ÜMİDİNE GÖRE YAŞAMAK

“Vuzereguğev vukhume vuvnekhunep“

(Ümidine göre yaşarsan mahvolmazsın)

A.HAZER HIZAL

 

11 Mayıs 1918 Kuzey Kafkasya’nın 7 bölgesinin birleşerek bağımsızlık ilan ettiği tarihtir (Dağıstan, Çeçenistan, Kabartay, Osetya, Karaçay-Balkar, Adigey, Abhazya). Bu kardeş bölgeler 1917 Rus İhtilali’nin getirdiği tarihi fırsattan yararlanarak geleceklerini kurma iradesi göstermiş, ilk iş olarak Osmanlı Devleti’ne elçi heyeti göndermişlerdi. Rus imparatorluğunun zapt ettiği ve baskı altına aldığı milletler, Kafkas kavimleri, Gürcistan, Azerbaycan, Ukrayna, Polonya, Baltık milletleri, Finlandiya, Kazan ve Kırım Tatarları, İdil-Ural kavimleri, Başkurtlar, Orta-Asya’nın Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen ve Tacikleri, Uygurlar, Sibirya’nın Türk kavimleri hepsi kıpır kıpır hareketlenmişti.

Bolşevizm vaatleri ile herkese ümit dağıtmıştı: Köylülere ekmek, barış, özgürlük; mahkûm milletlere istiklâl ve istikbal vaat etmişti. Keşke bunlar gerçek olsaydı. İnsanlar bunalmıştı. İnanmaya susamışlardı. Emekçilerin istismar edilmediği, herkesin hak ettiğini aldığı adil bir düzen ümit ediyorlardı.

Bolşevikler iktidarı ele geçirmek için halkların en kutsal değerlerini bile istismar etmekten çekinmediler. Aşağıdaki beyannameleri dikkat çekicidir:

“Rusya ve Doğunun tüm emekçilerine!

Arkadaşlar, Kardeşler!

Camileri, minberleri, inanç ve örf-adetleri Rus Çarları ve zorbaları tarafından hiçe sayılıp ayakaltında ezilen sizler!

Rusya Müslümaları, Volga boylarının ve Kırımın Tatarları, Sibirya ve Türkistan’ın Kırgızları ve Sartları, Kafkaslar ötesindeki Türkler ve Tatarlar, Kafkasların Çeçenleri ve Dağıstanlılar!

Bundan böyle inançlarınız, örf-adetleriniz, milli kültür yapılarınız dokunulmaz ilan ediliyor. Milli hayatınızı dilediğiniz biçimde serbestçe kurunuz. Bu sizin kutsal hakkınızdır. Gerek sizin haklarınızı, gerekse Rusya’da yaşayan tüm milletlerin haklarını Sovyetler tüm gücü ile korumaktadır. Siz de devrimi ve devrim hükümetini destekleyiniz. Biz bayraklarımızla tüm dünyanın ezilmiş milletlerine özgürlük götürüyoruz.

Rusya Müslümanları!

Doğu Müslümanları!    

Dünyanın yenilenmesine götürecek olan bu yolda biz sizden duygularımıza katılmanızı ve yardımlarınızı bekliyoruz.

Milliyetler işleri Halk Komiseri J.V. Cugaşvili Stalin

Halk Komiserleri Sovyeti Başkanı V.İ. Ulyanov Lenin 1917 “[1]

Hesap iktidar meselesi idi:

“İlk önce iktidara geçip, sonra her adımda 7 fersah yol alan tılsımlı çizmeleri ayağa giymek”[2] istiyorlardı.

***

1830 yılında Rus Çarlığı’nın sıkıştırdığı Batı Kafkas kabileleri Kur’an-ı Kerim üzerine yemin ederek, 12 yıldızlı, üç oklu yeşil bayrağı kabul etmişlerdi. Yıldızlar yemin eden kabileleri, bayrağın rengi cennet elbisesini, 3 ok da önderlik yapan Zanuko, Aytekyiko ve Bolotoko ailelerini temsil ediyordu.[3]

Şimdi bayrak kimlerin eline geçmiş, kimlere takdim ediliyor? Cehalet ve hiyanet bir araya gelmiş, utanmazlık şaşırtıcı bir boyuta varmıştır. ”Birbirine uymayanları birbirine takıştırdı” (Zefemış’ü zeş’ö’uğ ) derler. Camiye çamurlu ayakkabı ile girmek saygısızlıktan öte bir küfr-ü inadidir. Katlettiği babadan miras taleb edilir mi? Allahın ayetleri, delilleri karşısında insan iman ve küfür konusunda serbest bırakılmıştır. “Dinde zorlama yoktur” fakat utanmazlık dünyadaki bütün kültürlerce menfur bir şeydir.

7 Yıldızlı Kuzey Kafkasya Bayrağı altında birlik ve beraberliğimiz elbet bir gün gerçekleşecektir, kardeş milletler, fikir ve gönül birliği içinde bir araya gelecektir.

***

Bolşevikler için hedef ne pahasına olursa olsun devleti ele geçirmekti. Onlar aynı oyunu değişik zamanlarda birçok ülkede sahneye koymuşlardır.  Şimdi 1917’deki oyun Türkiye’de sergileniyor. “Amaç için her vasıta mübahtır” diyen fitnecileri artık tanımalıyız.

“Tarih tekerrürdür diyorlar hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi?”

“Batıl hemişe(her zaman) batıldır; amma müşkil odur ki sureti haktan zuhur eder.”

“Mümin, bir yılan yuvasından iki defa ısırılmaz” (Hadis-i Şerif)

Bolşevikler, 1917’de  kutsal değerleri istismar ederek ve halkı kandırarak iktidarı  zapt ettiler.

Sömürücü Çarlık aristokrasisi yerine ”yeni sosyalist sınıf” geldi. Bunlar banka soyguncusu, haydut, beynelmilel Yahudi, gibi hemen hepsi suçlu profesyonel ihtilalcilerdi. Önce Dünya İhtilali ilan etmişler, sonra bundan vazgeçmişler, tek ülkede sosyalizmi “cebren ve kahren” gerçekleştirme yolunu seçmişlerdi. 1. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan yok yere kaybedilmişken, 2. Dünya Savaşı kâbus gibi çöktü ve 6o milyon insan acılar içinde mahvoldu.

Savaş sona ermek üzereyken 1944 yılında Çeçen-İnguş, Karaçay-Balkar, Kırım ve Ahıska Türkleri, Kalmuklar kış şartları içinde hayvan vagonları ile Orta-Asya’ya sürüldüler. Almanlarlar’la işbirliği yapmakla suçlanıyorlardı. Kadın ve çocuklar da dahil toptan suçlama görülmemiş bir şeydi. Gerçekte Stalin bu ırklardan kurtulmak istemişti. Nüfuslarının yarıya yakın kısmı bu vahşete dayanamayarak ölüme teslim oldu. Cenazeler yol boyunca atılıyor tren meçhule doğru gidip duruyordu.

14 yıl sonra Stalin’in ölümüyle rehabilitasyon başladı. Rejim değil ”Tek adam” suçlandı. Sağ kalanların yurtlarına dönüş izni çıktı. Kırım ve Ahıska Türkleri hariç tutulmuştu. Kırımlılar liderleri, M. Cemiloğlu başkanlığında büyük bir mücadele vererek kısmen yurtlarına döndüler. Her şeye yeniden başlamak zorundaydılar, evleri ve toprakları Ruslara dağıtılmıştı. Ahıskalılar ise vatan hasreti çekmeğe devam ediyor. Çeçenlerin toprakları Ruslara ve komşu Ossetlere verilmişti, köyleri yağmalanmış yıkılmıştı. Sığınabildikleri tek merci İslâm’dı, sûfi kardeşliği idi. İlk fırsatta bağımsız devletlerini kurmak istediler. Cohar Duda liderliğinde destansı bir savaş verdiler. Zor durumdaki Abhaz kardeşlerine de yardıma koştular. ”Çeçen halkı hiçbir zaman teslim olmadı gelecekte de teslim olmayacaktır.”[4] Bugün de Allaha ibadet ederek kaderin kendilerine yeni bir bahar getirmesini diliyorlar.

***

  1. yüzyılda da benzer bir sürgün faciası yaşanmıştı. Üstelik Osmanlı ülkesine sürülen Batı Kafkas kabilelerinin geri dönüşü bile yasaklanmıştı. En az 1,5 milyon insanın Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu’ ya dağıtılmaları, ayrıca kalabalık gemilerin batması, iklim değişikliği ve salgın hastalıklar sebebiyle birçoğunun sefalet içinde mahvolmaları facialar silsilesi teşkil eder. Üstelik yeni vatanlarında savaşlar onları bekliyordu.

Çar generalleri son derece bencil ve acımasızdı. 19. Yüzyıl emperyalizm asrı idi. “Gücü gücü yetene” diyerek gidebildikleri yere kadar gidiyorlardı. Uluslararası sermaye emperyalizmin en büyük yardımcısı ve teşvikçisi idi:

Karl Marks, Rus Çarlarına ucuz kredi açan Yahudi bankerleri eleştirirken daha önceki Çarlara da benzer şekilde yardım edildiğinden şikâyet ile şu hükme varır:

“Böylece her müstebit Çarın arkasında Kapitalist Yahudi’yi görüyoruz. Rusya aldığı kredinin gereği topraklarını genişletmek ve Asya’yı istila etmek zorundaydı.”[5]

Bu bencillik vicdanlı Rus aydınlarını isyan ettirmiştir: 

“Barışsever ve savunmasız milletlere karşı duyduğum utanç, Gertsen’in iki katıdır”[6] 

“Sürgün ettiğimiz Kafkaslılara çifte vatandaşlık vermeliyiz. Bu bizim tarihi sorumluluğumuzdur.”[7]  

“Hiçbir canlı kâinatın merkezi imiş gibi hareket etme hakkına sahip değildir. Bencillik, fikri ve ahlâki hatadır. Bu öyle ölçüsüz bir kibirdir ki, bir mücrim olarak şeytanın kovulmasına sebep olmuştur.”[8]

***

Modern çağın şartları içinde değişim hızı artmıştır. Teknoloji, toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimleri yeni fırsatlar doğurmuştur.  Mal, para, bilgi ve teknik bütün dünyada yayılmıştır. Ama modernleşmenin karanlık yönleri de vardır: İnsanoğlunun çalışma disiplini içinde yalnızlaşması, ekolojik kaygılar, askeri ve ideolojik güçlerin yaygınlaşması insani toplumsal bir sistemin ortaya çıkışını bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Nükleer terör ihtimali meselenin metafizik boyutunu ortaya çıkarmıştır. Herşey, uygarlık, tarih, doğa hepsi yok olabilir. ”Ölüm en büyük vaizdir”. İnsanoğlu aklını başına devşireceği veya yok olup gideceği bir noktaya sürüklenmiştir. Değişen çok şey vardır. Değişmeyen iman ve küfrün savaşıdır. İnsan son anına kadar bu mücadelenin içindedir.

Dava yalnız vatanın kurtuluş davası değil, ruhun kurtuluş davasıdır. Bir coğrafya ve ırk davası değildir. Dünyanın neresinde olursa olsun her haksızlığı kendisine yapılmış gibi hissetme kabiliyetidir .

  “Sabır dağın arkasını görmektir.”[9]

  İslam için geleceğin bugünden daha parlak olacağı görünüyor. Amerika ve batılı güçlerin telaşlanmaları bu yüzdendir. ”Uzun vadede İslam kazanmaktadır. İslam din değiştirme ve nüfus artışı ile yayılmaktadır. Müslümanların oranı dramatik bir şekilde artmaya devam edecektir.”[10]

“İktidar ve güç uzun bir dönemdir, Batıdan Batılı olmayan medeniyetlere kaymaktadır.”[11]

“20. Yüzyılın son çeyreğinde Müslüman bir lider Batılılaşma çağrısı yaparsa yalnız kalır. Siyasetçiler, Batı değerlerini övmek yerine, kendi medeniyetleri ile Batı Medeniyeti arasındaki farklılıkları, kendi kültürlerinin üstünlüğünü ve batının hücumuna karşı koymak gerektiğini zikrederler. Batı kültürünü materyalist, yozlaşmış ve ahlaki çöküntü içinde bulurlar. Ayrıca ayartıcı olarak görürler. Kendi yaşam biçimleri üzerindeki etkisine karşı koymanın ne kadar önemli olduğunu vurgularlar.”[12]

Avrupa ülkelerinde nüfus, alkolizm, doğum oranındaki düşüş, evlilik dışı yaşayış yüzünden negatife geçmiştir. Dünya için büyük bir tehlike olarak görülen Rusya, komünizmin çöküşünden sonra Batıya karşı Türkiye’nin yanında yer almak zorunda kalmıştır. 1 milyon Müslüman’ın yaşadığı Moskova’da Avrupa’nın en büyük camisi yapılmıştır. Müslümanlık Rusya’yı ve Avrupa’yı içerden fetih yoluna girmiştir. Afro-Amerikalılar arasında İslamiyet süratle yayılmaktadır. Ehl-i küfür için ”İstidrac” mucizesi (tedricen felakete yaklaşma) görünür hale gelmiştir. İslam için ise “sabah yakındır”.

“Ağızları ile Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Onlar istemeseler de Allah nurunu muhakkak tamamlayacaktır.”[13]

 

[1] S.Yerasimos, Türk Sovyet İlişkileri, Ekim devriminden Milli Mücadeleye, İstanbul-1979, s.36-37  

[2] J. V. Stalin, Leninizm’in İlkeleri, İstanbul-2002, s.7

[3] - Samir Hotko, Çerkeslerin Tarihi, İstanbul-2015, s.182

  - Ahmed Canbek Habjoko, Garbi Adigey Kahramanları (Adigey bayrağı hakkında), Kafkasya Dağlıları Dergisi, Varşova-1934, Sayı 49, s. 6-7

[4]  Alla Dudayeva, Milyon Birinci, İstanbul-2003

[5] Dr. A. Yalçınkaya, Sömürgecilik ve Panislamizm Işığında Türkistan, İstanbul-1997, s. 331

[6] Alexander Sojenitsin, Gulag Takımadaları, İstanbul-1975

[7] Boris Yeltsin. (Rusya Federasyonu'nun ilk Devlet Başkanı Boris Yeltsin 21 Mayıs 1994'de Kafkas halklarına yayınladığı mesajında "savaşta ölenleri, savaş mezaliminde hayatını kaybedenleri, Anayurdundan ayrılmak zorunda bırakılanları, sürgünde ölenleri ve anayurdu yitirmenin acısını yaşayanları" saygı ile andığını belirterek Çerkeslerin "kendi topraklarında yaşamak ve özgün kültürlerini korumak için" mücadele ettiklerini kabul etmişti.)

[8] Prof. A. J. Toynbee, Tarihçi Açısından Din, Çev: İbrahim Canan, İstanbul-1978, s.12,

[9] Şemsi Tebrizi

[10] S. Huntington, Medeniyetler Çatışması, Çev: M. Turan, C. Soydemir, Istanbul-2002, s.85

[11] S. Huntington, Medeniyetler Çatışması, Çev: M. Turan, C. Soydemir, Istanbul-2002, s.28

[12] S. Huntington, Medeniyetler Çatışması, Çev: M. Turan, C. Soydemir, Istanbul-2002, s.315

[13] Saf Suresi, Ayet:8

© KKC 100. Yıl