11 MAYIS SÖNMEYEN ÜMİT 3 [1]

Fetgerey ŞÖENU

 

Denikin’in ihtiraslarına alet olmaktan fazla bir iş göremeyen gafil itilâf devletleri, gafletlerinin ce­zasını o yerleri terk etmekle çektiler. İmparatorluğun bütün enkazını, bütün harabelerini kendi prensiplerine cevelan sahası sayan (Bolşevizm) bir kaç tecrübenin verdiği derslerden intibaha gire­rek, işe başka yollardan başladı. Hürriyet, istiklal ve her şey vaat ederek hulul çarelerini buldu. “İstiklalinizi kurunuz, dininizi, milli adetlerinizi, hür­riyetinizi kurunuz. Ben size yardımcıyım” diye ken­di kanaatini, kendi emellerini Şimali Kafkasyalıların kanaati ve emelleri arkasında sakladı. Onlara on­lar gibi görünerek kolaylıkla parçalamak, sonra da yutmak siyasetini kullandı.

Bunun gayesi, her imanı içinden kurtlandırmak, her mefkûreyi kendi bağrından çürütmekti. Yalan, riya ve her fena şey ona göre mubah. Yeter ki maksada ulaştırsın. Esasen onun rehberi “Beni maksada götüren her şey iyidir” düsturudur.

Hani, o, dünyanın en geniş hülya denizlerine ufuk açan ümit dolu vaitler nerede? İstiklâl nerede? Millî adetler nerede? Ve bunları kurmak için yar­dımcılık nerede? Yeni bir taşkınlıkla başka yollardan dahi olsa aynı hedefe, yutma ve istismar için icap ederse mahvetmek hedefine giden Rusya’nın ve Rusluğun hokkabaz eli gibi renk değiştirmekte mahir pençelerinde zincire vurulmak değil mi?

Eski Hint efsanelerinin bir kelebeği vardır. “VİSMARA” derler. Bu hayvan hangi çiçeğe ko­narsa onun rengini alırmış diye itikat edilirdi, işte Sovyetizma daha ilk adımından itibaren böyle bir VİSMARALIK gösterdi. Düdüğünü öttürmek için her havadan çaldı. Dilinden çıkan nağmeler (Siren) sihirli türkülerinden daha sarhoş edici oldu. Ne kadar yazık ki seraba kanan susuz çöl yolcuları gibi buna aldanan hürriyet ve istiklâle susamış mazlum milletler yeniden ateşe yandı.

Komünizmin pek kısa bir zamanda, iki, üç se­ne zarfında geçirdiği istihaleler ne kadar dikkate değer ve ibret verici. Bunlar başlıca üç devreye ay­rılabilir:

1- Rusya’da yaşayan bütün kavimlere kayıtsız hürriyet, istiklâl vadeden 1917 cereyanı... Bu cereyan, yıkılan çarlığın yerinde türeyen sermayedar burjuva, değişik meslekte demokrat ve milliyetçi... ve sair fırkalara posta kaptırmamak, iktidar mevkiini Rusya’nın mazlum azınlığı omuzuna basarak elde etmek endişesinin mahsulü idi.

2- Rusya’daki bütün milletlerin Sovyet cum­huriyetleri tarzında Moskova ile birleşmesi etrafında serbest bir konfederasyon teşkili şeklindeki 1918 ce­reyanı... Bunun hedefi 1917’den beri tahakkuk eden hâkimiyetin perçinlenmesi ve mahkûm milletlerin Rusya’dan ayrılmalarıyla açık kalan kapıyı kapamaktı.

3- Bütün evvelki vaitleri, cereyanları yapıl­ması kabil olmayan zararlar gibi nakzederek milli ve ırki yahut ananevi umdelere dayanan cumhuriyetle­ri yıkmak, en hafif istiklalleri kaldırmak ve yerleri­ne Rejyonal (mahalli) cumhuriyetler kurmak kara­rını yayınlayan 1919 cereyanı. Bunun gayesi de ar­tık girdiği gaflet tuzağında mukadderatını Rus mu­kadderatına bağlayan her kavmi, her milleti anane­lerinden ayırmak, ona kendi hususiyetlerini kaybet­tirmek, ayrı bir vasfı olmayan bir insan sürüsü haline düşürmek ve sonrada lokma lokma yutmak üzere Ruslaştırmak idi.

Bugün Rusya’da yaşayan bu cereyandır. Ve bu varlığını, muvaffakiyetini kendi sihrine değil ancak Kızıl Çekaların kanlı hükümlerine borçludur. Bilhas­sa Kafkasya’nın ve başta Şimali Kafkasya’nın Mos­kova tarafından çizilmiş sınırlar dahilinde teşekkül eden acayip cumhuriyetleri, muhtariyetleri bunun başarılı eserlerinin başındadır.

Her üç devrenin altında saklı müşterek gaye sadece istismardır. Çarlığın hudutları içindeki un­surları yine onun gibi Rusluk hesabına çalıştırmak ve bir gün fırsat düşerse ayrı ayrı yutmak, Rusluk gölüne damlamış birer katre gibi yapmaktır.

Şimali Kafkasyalılar, Rusların ruh haletlerini, dalaveralarını pek iyi bilirler. Bir tarihte kahraman Şamil’in esaretten dönen oğluna bir naibin dediği “Rus’tan dost olmaz, Rus ile arkadaşlık yapılmaz” sözünü bir atasözü olarak Kafkaslılar hiç bir vakit unutmadılar.

Şimali Kafkasyalıların mefkuresi hürriyet ve istiklâl idi. Binlerce sene bu uğurda kan dökmüşlerdi. Onları daima muvaffak kılan vahdet idi. Vahde­tin kuvvet olduğuna kani idiler. Hürriyet ve istiklâl kuvvet ve kahır ile alınır. Ve korunur. Millî mukad­derat bununla çizilir. İzmihlal, indiras, haritadan si­linmeyi kolaylaştıran amil: “Darbeye darbe ile mu­kabele etmekten ve muarızının kanını dökmekten çe­kinmektedir. Bolşevizm, Şimali Kafkasyalılarda vah­deti kırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Birliği bozmak için ülke ve millî adları, birleştirici unvanı inkâr etti. Sen Adigesin, sen Çeçensin, sen Ubuhsun, sen Şapsığsın, sen Abazasın, sen Avarsın, sen İnguşsun, sen Asetinsin, sen Kabardeysin dedi; daha bir çok isimler uydurdu. Ve bunları birer Çerkes dalı olmaktan ziyade bir millet olarak tanıtmaya çalıştı. Sonunda Şimali Kafkasya’da Çerkes, Adige, Şapsığ, Çeçen-İnguş, Abaza, Kabardey ve sair adlarla hükümetçikler, muhtariyetler kurdu. Ayrı diyalektlerle ve Rus harfleriyle kitaplar yazdılar ve neşrettiler. Bu yüzden esefle söyleyelim, bazı Rus terbiyesi görenler veya vahdetin ne olduğunu bilmeyenler ben Abazayım, ben Çeçenim, ben Şapsığım demek gaflet ve ge­rilik ruhunun sembolü oldular. Böbürlenmek, hod­binlik iliklerine işledi. Müşterek ecdat mefahirini kendi ufak kabilelerine hasretmek kaygısına yelten­diler ve yaptıkları çirkin hareketlerle Rus’un, komü­nistin ekmeğine yağ sürmeyi ihmal etmediler. Cehil­leri, bilgisizlikleri yüzünden mensup oldukları mille­ti müstevlilere kurban etmeye çalıştılar.

Olsa olsa ayrılığı idame etmek ve o idamede ay­rılıktan menfaat beklemek Rus emelinin bir tezahü­rüdür ve eseridir. En hafif manası budur. Eğer Sov­yet rejimi bugün Şimali Kafkasın kardeş zümrelerini böyle bir tefrikaya sürüklüyor, böyle bir tefrikte sarhoş edip ayrı yaşatıyorsa bunun sebebi basittir: On­ları çarlık devri gibi birbirini anlamaz bir hale sok­mak, mefahiri, mukaddesatı çiğnemek, millî husususiyetleri kendilerinden koparıp atmak, ondan sonra dikenli kabuğu soyulmuş bir kestane gibi kebap edip yemek emelidir.

Bugünkü bahar havası gibi sık sık renk ve şekil değiştiren teşkilâtın rejyonal (mahalli) zümreler ko­ruyucu karakteri karşısında çok iyi bilmelidir ki: Bir koyun daima kendisini parçalayacak bir kurt bulmuştur. Eğer bu gün bu tehlikeden nefsini kurtarabiliyorsa sebebi, koyunu yemek için insanın ken­disine saklamasıdır. Bizim bildiğimize ve anladı­ğımıza göre aslan zincirde nasıl yaşamazsa, kartal kafeste nasıl uçamazsa “Parça parça ayrılmış Şimali Kafkas da yurtlarını istismar etmek isteyen müstev­lilere öyle birer lokma olmaktan başka bir işe yara­maz. Millet bir, mefahir umumi olmalıdır. Vatan, kan ve ruh birliği ancak o milleti kurtarabilir. “Beni anlayan ve beni dinleyen benimdir” diyen büyük mü­tefekkir bu hakikati ne güzel ilân etmiştir.

 

***

 

İşte 11 Mayıs’ın sene-i devriyesi bizi, vakaları şöyle bir gözden geçirmeye teşvik etti. Bütün geçmiş esaret seneleri gibi kara doğan yıl dönümünü güler­ken ağlayan çocuklar gibi, ümidi kuvvetlendiren te­bessümlere açılırken gözlerimiz, felâketlere yaş döke­rek karşıladık. Gönül ister ki o memleket vasallıktan efendiliğe yükselmiş, ayrı ayrı ruh ve zihniyet­ten uzak olarak vahdete, birliğe kavuşmuş, şimdiye kadar hep yabancıların hazinelerini dolduran niha­yetsiz servetine sahip olmuş, milli, siyasi ve sosyal mukadderatına hâkim bulunmuş hür bir ülke olsun.

İstikbali Kâbe, hürriyeti kıble edinerek güle gü­le toprak olan kahramanların ahfadı, Avrupa ve Amerika’da Kafkas davası için çalışan hemşerilerinden isteyecekleri var:

Dedelerinizin göğsünden sizin göğsünüze geçen iman şimdiki yuvasında kararırsa ne dünyada ne de ahirette felâh kalır. O zaman mukadder olacak şey “Bir varmış bir yokmuş”a karışmak, müstevlilere ebedi kulluk etmektir. Bu itibarla size düşen vazife, millî gayeler kafiyen tahakkuk edinceye kadar rahat döşeğinizi unutmak, imanınızı el erişmez bir mevkide yüksek bulundurmaktır. Onlara uzanacak düşman pençelerini kırmakta bir dakika teallül etmek emin olunuz ki ödenmez bir borç altına girmek, namus, şeref ve millî haysiyeti büsbütün yele kaptırmak de­mektir. Esir yurdunuzun ve o yurtta yaşayan maz­lum neslinizin selâmeti sizden bunları istiyor: İstik­lâl, hürriyet ve vahdet.

Her ne nam ve rejim altında olursa olsun Rus dostluğunu, işbirliğini kabul etmeyiniz ve ona inan­mayınız. Rus çarlığı, Rus sosyalistliği, Rus Bolşevizm’i, Rus demokrasisi sizin ebedi düşmanınızdır. Hepsinden korkunuz. Göğsünde vatan aşkı, kalbinde millet sevgisi, ruhunda ecdadının imanını taşıyan her Kafkaslı memleketinin selâmeti için böyle düşünür.

 

[1] Yeni Kafkas, Yıl: 3, Sayı: 17, s: 3-4, Eylül-Ekim 1959

© KKC 100. Yıl