KUZEY KAFKASYA İSTİKLALİNİN YILDÖNÜMÜ (*) [1]
Vassan Giray JABAGI
(Kuzey Kafkasya Parlamentosu Sabık Başkanı)
11 Mayıs 1918, biz Kuzey Kafkasya halkları için, tarihi bir gündür. Bugün Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti istiklalini ilan etmişti.
İki hafta sonra bizim yolumuzu takip eden cenup komşularımız Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan da Rusya'dan ayrıldıklarını ilan ettiler.
Kuzey Kafkasya istiklalinin ilanı, hiç şüphesiz, tesadüfi bir hadise değildir: bilakis bu hadise, bin yıllar boyunca devam eden tarihimizin mantıki ve kaçınılmaz bir neticesinden ibarettir. Unutmamak lazımdır ki, en eski zamanlardan beri, cenuptan ve şimalden düşmanlarına karşı Kafkasya berzahının müdafaasını, bizzat mukadderat, bizim halklarımıza tevdi etmiştir. Dalgalar halinde birbirini takip eden bütün bu akınlar, Kafkasya dağlarının eteklerinde ve müdafilerinin çelik göğüslerinde kırılmağa mahkûm oluyorlardı. Hürriyet uğrundaki yorulmak bilmeyen bu mücadelede halklarımız milyonlarca kahraman evlatlarının hayatlarını feda etmişlerdir.
Fakat halklarımız kanlarını, en çok, XVI. asırdan itibaren Kafkasya'yı istilaya uğraşan, Ruslara karşı akıtmışlardır. Filhakika, Rusların Kuzey Kafkasya'ya o cümleden Dağıstan’a olan ilk seferleri 1594 ve 1605 yıllarında, Hvorostinin ve Buturlin'in komutaları altında vuku bulmuş idi. Mamafih Rusların bu iki seferleri de tam bir hezimetle neticelendi. En büyük ve üçüncü Rus seferi 1722 de bizzat Çar I. Petro'nun komutası altında vuku buluyordu.
II. Katerina'nın saltanatı halklarımıza karşı ardı arası kesilmeyen harplerle doludur. Bu harpler 1770’ten 1864’e kadar devam etmiş ve Rus tarihçileri buna, “Rus-Kafkasya Harpleri" adını vermişlerdir. Bu harpler Rusya tarafından misli görülmemiş bir gaddarlık ve barbarlıkla yürütülüyordu. Rus orduları harp meydanlarında savaşmakla iktifa etmiyor bütün memleketimizi sistematik bir surette tahrip ediyor, köyleri ve kasabaları yakıp yıkıyor, tarlalardaki mahsulü çiğneyerek hayvan sürülerini alıp götürüyor, esir ettikleri insanları ise köle olarak satıyorlardı. Gasıp Ruslara bu da az geliyordu.
Rus hükümeti, Şimalî Kafkasya'nın zapt edilmiş mıntıkalarında bütün kabileleri cebren yerlerinden çıkarıp başka yerlere iskân ediyor ve hatta Kafkasya'dan harice çıkarıyorlardı. Meselâ: 1859 ve 1865 yıllarında bir milyondan fazla Çerkes ve Çeçen, süngü tehdidi altında, Türkiye'ye hicret ettirilmiştir ki, bunların hemen hemen yarısı soğuktan, açlıktan ve hastalıklardan yollarda telef olmuş, hatta bir kısmı gemilerle beraber batırılmış ve boğdurulmuşlardır. Bu suretle Sovyetlerin 1944’te tekrar ettikleri millet katliamlarını, Çar hükümetleri daha bundan yüz yıl önce, Kuzey Kafkasya halklarına karşı icra etmiş bulunuyordu. Malûm olduğu üzere Sovyet hükümeti Çeçen-İnguşlara, Karaçaylı ve Balkarlara karşı aynı cellatlığı yapmıştır.
Evet, Kuzey Kafkasya'ya Rusları iskân etmek için halklarımız imha ediliyordu.
Evet, Rus hâkimiyeti Kuzey Kafkasya'ya, seksen yıllık Rus-Kafkasya harbi esnasında verilen kurbanlarla beraber, en azı üç milyon insana mal olmuştur ki, bu rakam bugün vatanda Bolşevik terörü altında yaşamakta olan halklarımızın mevcudundan daha fazladır.
Bize diyorlar ki, bütün bu vahşetlerle Rus milletinin hiçbir alakası yoktur ve bundan ancak Çarlık ve yahut Bolşevik rejimleri mesuldür. Fakat her millet, tahammül ettiği ve tuttuğu her hükümetin faaliyetinden mesul sayılır. Eğer Rus milleti bu cinayetlerden sorumlu değilse, kendilerine demokrat ve sosyalist adını veren Rus muhacirleri istiklal hakkımızı neden tanımıyorlar? Neden, göz göre göre, müstakbel Rusya müessisler meclisi kararı vs. gibi dolambaçlı yollara başvuruyorlar? Eğer Rus milleti bize tahakküm etmemiş ve etmiyor ise, eğer Ruslar istikbalde Çarların ve Kremlin'in emperyalist siyasetini tekrarlamak niyetinde değiller ise, Rus milletinin muhaceretteki sözüm ona demokrat mümessilleri bu cinayetler münasebetiyle kendi teessür ve teessüflerini neden izhar etmiyorlar? “Ana Rusya" yahut Komünizmin istinatgâhını teşkil eden “Büyük Rus Milleti" namına yapılmış olan bu cinayetleri neden tel'in etmiyor? Ve neden açık ve aşikâr bir surette demiyorlar ki: demokratik Rusya, Rus olmayan milletlere tahakküm etmek fikrinde değildir ve bütün bu milletler hür ve müstakildir?
Çarlık Rusyası’nın ve Sovyetler Birliğinin emperyalizm, siyasetinden resmen imtina etmeyenleri de eski Petersburg ve bugünkü Moskova kadar emperyalist telakki etmek hakkımızdır. Çar “Saldatlarının" ve kızıl orduların çizmeleri altında ve yahut çar memurları ile Bolşevik cellatlarının kamçıları altında halkımız tahammül edilmez ıztıraplara neden maruz kılınıyor?
Evet, yalnız kendi üzerlerinde Rusya'nın ve Rus milletinin hâkimiyetine boyun eğmedikleri için, hürriyetlerine bağlı oldukları, köle olamadıkları için, namuslarını ve insani haysiyetlerini müdafaa yolunda her an canlarını fedaya hazır oldukları için... Bunu ne “Avrupa'nın jandarması" ve ne de Kremlin'in köle sahipleri affedemez ve edemiyorlar.
Halklarımızın istiklali olan hakları yalnız 11 Mayıs 1918 beyannamesine istinat etmez. Bu beyanname halklarımızın hür ve müstakil bir devlet halinde yaşamak azminin resmi bir teyididir. Halklarımız bu iradelerini bin yıllar boyunca yabancı müstevlilerle olan savaşlarında bir kaç defa ilan etmişlerdi. Bu sebepledir ki, geçmişte savaş meydanlarında şehit düşen ve yahut bugün Çekist kurşunlarından can veren, Sovyet zindanlarında ve temerküz kamplarında ızdırap çeken Kafkasyalı her Dağlı, en büyük milli kahramanlarımızla yan yana, istiklalimizin birer kahramanı ve birer azizi sayılırlar.
Haklarımız, Kuzey Kafkasya'nın istiklalini ilk defa olarak 11 Mayıs 1918’de ilan etmiş değillerdir. Bundan yüz küsur yıl evvel, yani 19. asrın otuzuncu yıllarında, Kuban Çerkeslerinin milli kurultayı, “Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki bütün dört milyonluk Dağlıların" istiklalini bütün dünyaya ilan etmiş idi. Bu esnada, Kuzey Kafkasya'nın doğu kısmında, yani Dağıstan ile Çeçenistan'da, Rusya ile harp en kanlı safhasında bulunuyordu.
Rusların zuhurundan evvel, Kuzey Kafkasya halkları müntehap mümessilleri ve yahut reisleri ve Hanları marifetiyle idare ediliyorlardı. Rus-Kafkasya harpleri sırasında ise bu halklar, Şeyh Mansur, Gazi Molla, Hamzat Bey ve Şamil gibi halk tarafından seçilmiş imamlar etrafında birleşmiş bulunuyorlardı.
Harp yıllarında Kuzey Kafkasya'yı ziyaret etmiş olan yabancı seyyahların şahadetine göre, halklarımızın kendi kendini idare işinde gösterdiği zekâyı ve hürriyetleri uğrunda ibraz ettikleri büyük kahramanlık ve fedakârlığı dünyanın hiçbir milleti göstermemiştir.
Rus-Kafkasya harplerinin müellifi olan bir Fransız tarihçisi (Dulaurier) vaktiyle şunları yazmıştı: “Kafkasya Dağlıları, dize kadar kana batmış oldukları bir halde, her karış topraklarını ısrarla müdafaa ediyorlardı."
Bu sebepledir ki, 11 Mayıs 1918 günü, bugünkü nesil için 1919 ve 1920’de önce “Beyaz" Rus generalleri, sonra da kızıl komünistler tarafından gasp edilmiş olan istiklalimizi geri almak yolunda mücadeleye devam etmeyi telkin eden bir gündür.
Hürriyete olan hakkımız, kimsenin, hatta demokrat, sosyalist ve monarşist Rusların bile, ret veya kabulüne muhtaç değildir.
İlk önce Atlantik beyannamesi, sonra da Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş olan hakkımızdan kuvvet alarak, kızıl orduların vatanımızda bulunmasını askeri bir işgal ve barbarca bir tecavüz addediyoruz.
Mamafih, memleketimiz ve halklarımız üzerindeki Rus kâbusunu barbar Kremlin rejiminin tam izmihlali ile sona ereceği ve Kuzey Kafkasya istiklalinin yeniden kurulacağı günün hiç de uzakta olmadığına inanıp sabredelim. 11 Mayıs 1952
[1] Kafkasya (Der Kaukasus), No: 11-12, sf: 9-10-11, Haziran-Temmuz 1952.