BİRLEŞİK KAFKASYA RUHU [1]

M.AYDIN TURAN

 

Araştırmacı Yazar M.Aydın Turan'ın, İstanbul'da düzenlenen “KAFKASYA HAFTASI” Etkinlikleri kapsamında, 12 Mayıs 2002 tarihinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezindeki konferansı

 

 

Uzak ya da yakın geçmişe yönelik her bakış, düşünce sistematiğinin yanı sıra, duygu dünyasının da izlerini taşır. İnsan kimi zaman dün-bugün ve gelecekten ibaret düzlemde lirik ya da trajik kesitlere gider. Kimi zaman da hayallerin, beklentilerin ve ideallerin boy gösterdiği henüz yaşanmamış anları tahayyül eder.

Düşüncelerimize ve kavrayışımıza belli derinlik kazandıran unsurlardan birisi de “zaman” olgusudur. Adına “tarih” dediğimiz şey bununla bir anlam, bununla bir derinlik elde eder. Bu açılım ise kavrama kolaylığı sağlar. Bizler gibi son 300 yıllık geçmişi büyük zorluklarla geçmiş bir toplumun, bir gelecek vizyonu yakalayabilmesi için “tarih” önemli bir enstrümandır.

Bugün kuruluş yıldönümünü andığımız Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti gerçekten de 300 yıl boyunca büyük merkezi güçler arasında sıkışıp kalan Kuzey Kafkasya’nın yakın döneminin en önemli olgularının başında gelmektedir. Yoğun ideolojik taarruzun unutturmaya çalıştığı bu yapı, arkaplanında yer alan fikri atmosferi ve içerdiği şuurla, halen aktüel sorunların çözümünde bir model teşkil ediyor.

11 Mayıs bu bakımdan sadece bir devlet ilanı olmanın ötesinde, Hazar ile Karadeniz arasında çarpan bir ruhun, parlayan bir düşüncenin ve somutlaşan bir idealin göstergesi haline geliyor.

Tarih düz bir çizgide akıp gitmez. Mutluluklar ve dramlar, zafer tebessümleri ve gözyaşları o koca zamanın içinde serpili durur... 1918 Mayısına kadar gerçek bir dram yaşayan Kuzey Kafkasya, I. Dünya Savaşı içinde klasik imparatorluklar çağının çökmesi ile yeni bir rota belirlemek durumundaydı.

Yarım asır evvelinde, Rus İmparatorluğu’nun “yamalı bohçası”na sokulan, en güzel nesillerini acımasız zulüm orduları önünde kaybeden, nüfusunun yaklaşık 1.5 milyonluk kısmı sürgüne gönderilen, topraklarının büyük bir kısmı sömürgeci güç tarafından kolonize edilen Kuzey Kafkasya, yeni bir dünyanın eşiğine ulaşmıştı.

1864’te tarihinin en önemli kırılma noktalarından birini yaşayan Kuzey Kafkasya, Çarlık Rusyasının tahakkümü altında bir yandan kültürel varlığını koruma mücadelesi sergilemiş, öte yandan bütün olumsuzluklara rağmen gündelik yaşamın sorunları ile boğuşmuş, diğer yandan ise, sayıca az entellektüel kesimleriyle dış dünyayı kavramaya çalışırken siyasal hareketlere entegre olarak farklı ittifaklarda yer almıştı.

Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin Parlamento Başkanı ve Maliye Bakanı Vassan-Giray Cabağı o günlerin panoramasını çizerken, Rus İmparatorluğu’ndaki bütün milletlerin özgürlüklerinin, her şeyden evvel yönetimin çözülmesine bağlı olduğu ve bunun içinde bu milletlerin, genç aydınları vasıtası ile kısa hedefli işbirliğine yöneldiklerini ifade eder.

Rus-Japon savaşının Rusya’nın aleyhine sonuçlanması son derece şaşırtıcı olur. Politik sahnede alışılmamış gelişmeler ortaya çıkar. 1905 İhtilali mahkûm milletlerin gözünde koskoca imparatorluklarında çözüleceği inancını pekiştirir. Daha fazla hak ve özgürlük talepleri dalga dalga sömürülen halklar ve geniş kitleler tarafından seslendirilir.

20.yüzyılın ilk büyük savaşı patlak verdiğinde imparatorluklar çağı, paylaşım kavgasının içinde kapanacaktır. Rus İmparatorluğu da, içten  içe kaynayan hareketler, başarısızlıklarla bu kaderi yaşamaktan kurtulamayacaktır. 1917 Şubatında tarihin en yayılmacı hanedanlarından biri artık yoktur.

Bu çöküş birçok sömürge halk için, belki beklenmedik bir anda gerçekleşse de, muazzam bir fırsat, muazzam bir dönüşümün başlangıcını oluşturmuştur. Çürüyen ve çöken bir düzenin yerine hakça, insanca, bir düzenin oluşması ideali canlılık kazanır. Mazlum toplumların kendi kaderlerini tayin etmeleri ilkesi her yerde olduğu gibi, Kuzey Kafkasya coğrafyasında da dalgalanır.

Dönemin kronolojik öyküsünü, güzel kurgulanmış sinevizyonda hep birlikte izledik. Bunları tekrar etmeyelim. Ama döneme ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ne belli anlamlar kazandıran beklentiler ve onun temsil ettiği değerler manzumesi üzerine bir kaç söz etmek, buradan bazı çıkarımlar yapmak ve bir gelecek senaryosuna varmak kaçınılmaz…

Strateji uzmanları Kafkasya’nın konumunu değerlendirirken bu coğrafyanın bir “anahtar” olduğundan bahsederler: “Kuzey Kafkasya’ya hâkim olan bir güç doğunun anahtarını elinde tutar. Bu güç hem Orta Asya’ya hâkim olacak vaziyete gelir, hem de güney coğrafyasını tehdit eder.”

Rus İmparatorluğu’nun dağılması ile önlerine olağanüstü bir fırsat çıktığını algılayan kadrolar, ülkelerinin bu anahtar pozisyonunu yeterince güçlü biçimde değerlendirmişlerdi. Kendi kaderini eline alacak bir Kuzey Kafkasya, dünya ve bölge dengelerinin oluşumunda taşıdığı önemin farkında olmak; doğu-batı, kuzey-güney yollarının kesiştiği bu noktada kendi çıkarlarını azamileştirmek durumundaydı.

Siyasal bağımsızlık hareketlerinin başarılı biçimde sürdürülebilmesi, bu hareketlerin gerçekleşeceği ülkelerin jeostratejik konumlarının bütün yönleriyle değerlendirilebilmesine bağlıdır. Çarlığın çöküşü sonrasında Kuzey Kafkasya sahasında gerçekleşen hemen her toplantıda bu önem çarpıcı biçimde vurgulanmış, sadece XVIII. ve XIX. yüzyıllardaki muazzam direnişin bile Rus yayılmacılığına ne denli engel oluşturduğu işlenmiştir. Bu konumlama uluslararası arenadaki argümanların oluşumuna ve ittifak arayışlarına zemin teşkil etmiştir.

Eğer yazılı metinleri birer kelime yığınının ötesinde görme başarısını gösterirsek, onlarda bir dönemin ruhunu yakalayabilme şansını elde ederiz... Bu ise bize, her şeyden önce dönemi anlama ve yorumlama yolunu açar, politik aktörlerin iç dünyalarının kapılarını aralar... Olayları ve olguları, o günün koşulları içinde sağlıklı şekilde değerlendirebilmenin yegâne yolu da budur.

Kuzey Kafkasya sahasında, ülkenin geleceğinin tartışıldığı ilk ciddi politik platformun gerçekleştiği 5 Mart 1917’den başlayıp, bağımsızlığın fiilen kaybedildiği güne kadar, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları, tarihsel tecrübelerin ışığında “bütün hâkimiyeti kayıtsız şartsız ele alma”nın mücadelesini sürdürmüştür. 300 yıllık büyük mücadele ve ardından gelen yarım asırlık sömürge yaşantısı göz önüne alındığında bu büyük bir mücadeledir.

Çünkü maddi ve moral bakımlardan son derece olumsuzluklar içinde bulunan bir coğrafyada, kurucu kadrolar yüksek bir ideali seslendirmektedir. Artık söz konusu olan, Kuzey Kafkasya toplumlarının bir imparatorluk içindeki “hukuk eşitliği” mücadelesi değildir. Söz konusu olan, dramatik koşullarda eş zamanlı olarak modern bir “devlet” ve modern bir “ulus” inşa etme mücadelesidir.

Hazar ve Karadeniz arasında, yüksek bir bilincin ve bu şuurdan güç alacak siyasal bir yapının kurulmasının mücadelesidir. Yaşamı ne kadar kısa olursa olsun, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin varlığında somutlaşan şey, aslında irili ufaklı halkların temsilcileri vasıtasıyla ortaya koydukları bir “irade”dir.

Bu “irade”, acı tecrübelerle dolu bir hayat şeklinden bağımsız, saygın ve müreffeh bir yaşam tarzına yönelişin iradesidir. Sömürgecilerin “parçala-böl-yönet” zihniyetine hayır diyen iradedir. Bu irade, aynı zamanda, bu geniş coğrafyanın içine kapanık psikolojiden kurtulma gayretinin iradesidir. Politik ve askeri olayların hayli yoğun ve sert geçtiği bir dönemde, Kuzey Kafkasya’yı etap etap önce “egemenliğe”, buradan da “bağımsızlığa” sevk eden süreç, zihniyet dünyasındaki büyük değişimin de ifadesidir.

Yakın geçmişte yürütülen büyük mücadelede kabile-klan hayatının dar çerçeveleri içinde “siyasal birlik oluşturma”da zorlanmanın acılarını çeken Kuzey Kafkasyalılar 1917-1918 koşullarında artık farklı bir projenin peşindedir.

Bu projenin temel taşı, değişik etno-linguistik varlıklarına rağmen Kuzey Kafkasyalıların bir “millet” oluşturdukları tezidir. Ki, Eylül 1917’de toplanan Kafkasya Kongresi’nin sonuç bildirgesinin ilk maddesi de bu hususu vurgulamaktadır: “Kuzey Kafkasya halkları politik bir birlik oluşturur.”

Peki, bu nasıl bir birlik algılamasıdır? Bu algı, Mayıs 1917’de Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Haydar Bammat’ın tanımladığı şekilde, modern milletlerin oluşumunda önemli bir faktöre işaret eder. Buna göre “millet” ya da “ulus” insanların “irade”lerine bağlı olarak tanımlanabilir. Bammat bunu net biçimde seslendirir:

Milletlerin kan ve dil birliğine dayandığını söyleyenlere ve bunu onaylayanların fikrine, gerçek ilme dayanmadıklarından dolayı karşıyız... Efendiler! Milliyetin unsurunu oluşturan bir faktör varsa, o da insanların aynı millete mensup olduklarına inanmalarıdır.”

Ortak değerler” ve “ortak geçmiş”in yanı sıra, “geleceğe” birlikte yürümeyi sağlayacak, bir “gelecek düşüncesi”ni içeren “hür irade”, modern Kuzey Kafkasya ulusunun çıkış noktası olmakta, böylelikle yeni bir konsept ortaya çıkmaktadır.

Kurucu unsurların projeksiyonunda, artık modern bir dünyada pek anlam taşımayacak kan bağı, etnik temel ve linguistik unsurlar geri plana bırakılarak; bu ülkeye “vatandaşlık” bağı ile mensubiyet ön plana çıkarılmaktadır. Böylelikle etnik taleplere karşı bir panzehir oluşturulmakta ve “kabilecilik” ile sarmalanan “mikro milliyetçilik” tehlikesine karşı kuşatıcı bir kavram ortaya konulmaktadır.

Elbette bu yaklaşım, farklılıkları olsun, çeşitlilikleri olsun yadsımamakta, ancak bağımsız, modern bir devletin vatandaşları ile anayasal düzeyde “kontrat”ını belirlemektedir.

Federatif esaslarda, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin bünyesindeki tüm unsurların “tam bir otonomi”ye sahip olacaklarına ilişkin nihai bildirge maddesi de bu hususun bir ifadesi olmuştur.

Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin temel referanslarına bakacak olursak, bu yapının modern devletlerin bütün argümanlarını içerdiğini görmekte zorlanmayız. “Devlet”, yaygın olan ilmi ve hukuksal anlayışa göre, “bir kanuna göre yönetilen bir halk ya da millettir.” Bu tanım gereği, “kanun” bütün vatandaşları ayırım yapmadan “tek hukuk kaideleri”ne bağlar ve “modern devlet” üç unsurla ortaya çıkar:

  • Bir halk/millet
  • Devlet iktidarını temsil eden organlar ve hükümet
  • Ayrımsız uygulanacak tüm kanunlar.

Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin temel referansı olan Andi Kurultayı’nın sonuç bildirgesinin 3. maddesi ise bize hem “temsil olgusu”nu hem de “parlamenter yapı”yı sunar. İki meclis esaslı bu yapı, seçme hakkına sahip vatandaşların demokratik-çoğulcu sistem içinde idareyi belirleme prensibi ile ortaya çıkar.

Milletin egemenliği ilkesi” çerçevesinde Kuzey Kafkasya genel nüfusunun her 30 bini tarafından seçilecek 1’er temsilciden oluşan “Millet Meclisi” ve yanı sıra her otonom unsur tarafından belirlenecek 2’şer temsilcinin katılımıyla oluşacak “ikinci meclis” yani “senato” parlamenter rejimin ayaklarını oluşturacaktır.

Çoğulcu-demokratik sistemlerin içinde yer alan yasama-yürütme ve yargıdan ibaret güçler ayırımı Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin yapısı için öngörülmüş, böylelikle mekanizmalar tamamlanmıştır. Yasama organları kendi içinden bir Yürütme Kurulu, bu kurul da kendi içinden bir başkan seçerek ülkenin çıkarlarını üst seviyelere çıkaracaktır (Madde 4).  Anayasa’nın korunması, yasaların, yönetsel ve yargısal işlerin anayasaya uygunluğunun denetlenmesi noktasında ise bir Yüksek Denetleme Kurulu görev yapacaktır.

Kongre katılımcılarından birinin ifade ettiği gibi, “tüm bu kararlar hayat felsefesi, gelenek-görenek ve ortak menfaatler bakımından bir millet halinde birleşen ve kaynaşan Kuzey Kafkasyalılar için hür ve mutlu bir geleceğin kurulmasına yöneliktir.”

İdealler ve seslendirilmesi; aynı zamanda hayata geçirilmesi bağlamında tüm bu yaklaşımlar, tüm bu temel metinler bize Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin bir milli ideal doğrultusunda ilan edildiğini gösteriyor. Kuzey Kafkasyalıların milli varlığı, yüzyılın ilk çeyreğinde edilgen ve güdülen bir varlık olmaktan çıkarak, etken ve dinamik bir güce bürünüyor.

Siyasal bağımsızlığını eline alamayan hiçbir toplumun geleceğini dokuyamayacağı açıktır. Bu bakımdan Kuzey Kafkasya Halkları 1917’lerin 1918’lerin olumsuz koşulları içinde bile, yüzlerini sadece hatıraların boy attığı “mazi”ye değil; umutların ve beklentilerin serpili durduğu “geleceğe” çevirmiştir. İlanının 85. yılını andığımız Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin, ona kimlik verenlerin, yaşatmaya çalışanların en belirgin vasıfları bu noktadadır.

Tarihte her şey mümkündür. Zamanında, çökmez sanılan koca imparatorluklar yok olup gitmiştir. Çarlık Rusya’sı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu v.s... Devletler ezeli ve ebedi değildir. Yaşarlar ve sahneden çekilirler... Düşününüz ki, 1914’te dünya’da 50 olan devlet sayısı I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında 1920’de 60’ı, 1974’te 150’yi ve 1995’te ise 190’ı geçmiştir...

Toplumların hayatı ise, değişen koşullara ayak uydurabildikleri, sosyal dinamiklerini iyi işletebildikleri, toplumsal mekanizmalarını sürekli geliştirebildikleri sürece, çok daha uzundur.   

Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti bütünüyle olumsuz konjonktüre ve koşullardan kaynaklanan kısa ömrüne rağmen, yakın tarihimizin en ufuk açıcı olgularının başında geliyor. Güçlü bir “ulus-devlet” tasarımı olması dolayısıyla, her zaman bir inceleme konusu olacağı gibi, güzel hatıraların ve geleceğe ilişkin projeksiyonlarımızın da yol göstericisidir Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti... 1918’de ilan edilen bu devlet, Birleşik Kafkasya idealinin somut göstergesi ve tarihsel hedefidir.

Bu devletin kuruluşunda emeği geçenlerin hiçbiri bugün hayatta değil. Ya sömürgeci beyaz / kızıl güçlerin kurşunlarına hedef oldular ya da çok sevdikleri vatanlarından uzak yerlerde ömürlerini tamamladılar...

Hepsini daima rahmet ve minnetle anıyoruz. Hepsinin üstün çabalarını, olağanüstü irade ve inançlarını örnek alıyoruz. Hepsinin tarihimizdeki gerçek yerlerine kavuşmalarının, sahte kahramanların yerine “hakiki kahramanlar” olarak yerleşmelerinin hakları olduğuna inanıyoruz.

Tarihte her şey mümkündür. Her şey gerçekleşebilir...  Yeryüzünde bütün koşulları belirlememiz mümkün değil. Ama ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek mümkün. Bütün anlaşmalar, bütün konsensüsler geçici bir duraktır. Dünya yenilenir, çıkarlar yenilenir. İttifaklar yenilenir.

Her anma bize yeni bir ufuk da açabilir. Burada yakın geçmişimize döndük. Ama unutmayalım ki, sadece maziye dönmek, başarılarımızla iftihar etmek, “5000 yıllık kültür”den bahsetmek bize bir “gelecek” sunmuyor.

Her yönü ile donanımlı olmak, bu donanım ile yeni çöküşlere ve oluşumlara hazırlıklı olmak, bütün fırsatlardan “ulusal çıkarlar”ımız adına istifade etmek zorundayız. Birleşik Kafkasya mücadelesinin başarısı ve yaşamı için bu kaçınılmazdır...

Hepinizi saygıyla selamlıyorum...

 

[1] Abreklerin Günlüğü, Birleşik Kafkasya Derneği Haber Bülteni,
Söyleşiyi Hazırlayan: Janberk (M. Halil ERTUĞ) Yıl: 1, Sayı: 11, sf:2, Kasım 1998, Samsun.

© KKC 100. Yıl