MİLLÎ KARAKTERİN YAŞATILMASINDA BUGÜNKÜ NESLİN GÖREVİ [1] [*]

Mehmet AKSOY

 

Saygıdeğer büyüklerim, sevgili kardeşlerim; Bugünkü toplantıya 57 sene öncesinin mutlu bir olayını vesile yapmak, oldukça anlamlı ve çok duygulandırıcıdır. Fakat bu parıltı gayet kısa sürdü. Ne yapalım, tarihin ve kaderin böyle cilveleri her zaman olagelmiş¬tir. Hâlbuki mitolojiye bile kaynak teşkil eden Kafkas gerçeğinde, hiç kısa sürmeyen, gelip geçici olmayan bir parıltılar manzumesi de vardır. Her Kafkasyalının şahsında tebarüz eden, her Kafkasyalıyı kıymetli ve sihirli bir menşur haline getiren bu manzumeye bir isim bulmak gerekirse, ona hiç çekinmeden “millî karakter” adını verebiliriz.

Millî karakter, aklınıza gelebilen birçok umumi ve beynelmilel şeyin çok üstünde olduğu gibi, siyasetin de, çeşitli yönetim sistemi şekillerinin de üstündedir. Bu öyle bir nesnedir ki, bir Kafkasyalıyla birlikte doğar, öm­rü boyunca onunla birlikte yaşar, o göçtükten sonra bu nesne de bitmiş­tir. Kafkasyalı olmayan birisinde bu özellikleri düşünmek demek, bir nok­tada (çok affedersiniz) abesle iştigal etmek demektir.

Peki, bunun bu millî karakterin menşei nedir? Bunun menşei elbette zübde-i âlem olan insandır. Fakat Kafkas coğrafyasında behemehâl tarihî hissedarlığı bulunan insandır. Burada tarihî kelimesini maziye, hale ve is­tikbale teşmil ederek kullanıyorum.

Tek unsurdan ibaret olmayan millî karakterde, kanın dışında kalan, belli başlı büyük unsurlar vardır ki, bunları üç genel noktada toplamak mümkün olur:

  1. Din,
  2. Dil,
  3. Mefkûre...

Bu üç noktanın tahlilinin bu toplantı saatlerine sığdırılamayacağını ka­bul edersiniz sanırım. Fakat birkaç noktaya çok kısa temas etmek istiyorum:

İnsanlığın varlığıyla birlikte gelen din fikrini veyahut da din müessesesini, insan unsurunun dışında düşünmek kabil olmadığı gibi, insanı da ve hele cemiyet halindeki insanı da, din müessesesi dışında düşünemeyiz. Ferdî dinsizlik konumuzun dışında kalır.

İkinci önemli nokta olarak tespit ettiğim unsur dil meselesidir. İnsa­nın bir tarifindeki "konuşan hayvan" tabirinde en geniş ifadeyi bulan dil unsurunun önemi, tartışılamayacak kadar büyük ve açıktır. Cemiyet haya­tında ise bu, her türlü münasebetimizin yegâne vasıtasıdır.

Üçüncü maddede, önemli unsur olarak, mefkûre tabirini kullandım. Bunun yerine; ülkü, amaç, ideal kelimelerini de kullanabilirdim. Fakat mefkûreyi muhteva bakımından daha geniş buldum. Bu, cemiyet hayatını ayakta tutabilecek kuvvetteki fikir ve düşüncelerden oluşur. Var olma fikri, hür olma fikri, varlığını ve hürriyetini devam ettirme arzusu, yani istikbâl fikri, oluşturur mefkûreyi.

Bu çok kısa ve sathî açıklamalardan sonra düşünülen millî karakte­rin yaşatılması yolunda, yine çok kısa olmak üzere, birkaç noktayı belirt­mek istiyorum. Aslında bu konu benim boyumu çok aşıyor. Fakat dilekle­rimizin geleceğe ait ve bu münasebetle de esas muhatapların gençler olu­şu, beni haddim olmadığı halde cesaretlendirmiştir. Yalnız şunu önemle belirteyim ki, sözlerim belirli bir zümreyi, belirli bir kuşağı hedef almıyor. Bunlar hepimizi, sadece fizik yönden değil, manen genç olanları, kısacası bütün Kafkasyalıları ilgilendiriyor.

Konumuz millî karakterin yaşatılması olduğuna göre biraz da millî ve karakter kelimeleri üzerinde durmak gerekiyor. Millî; millete ait, milletle il­gili, ona taallûk eden rey anlamındadır. Karakter ise, teşekkül etmiş şah­siyet, terbiye görmüş irade, uyanık bir şuur, fikir ve hareketlerine sahiplilik ve prensip adamlığı manasına gelir. Seciye kelimesi de bunu ifade eder. Bizim millî karakterimiz, bizim seciyemiz demektir.

Tarihimizin içinden süzülüp gelmiş ve hâlen saygıdeğer büyüklerimiz­de açık örneklerini sık sık gördüğümüz bu ulvî hasleti bizler de yaşamakla, yaşatmakla mükellefiz. Gelecekte onun canlılığını sağlamak ve devam ettirmek de bizim görevimizdir.

Peki, bunun için ne yapacağız? Şahsen, büyük iddiaları sevmiyo­rum. Ama bazı noktaların üzerinde ısrar edersem, lütfen bunu bu konu­daki hassasiyetime bağışlayın.

Yukarıda din, dil ve mefkûre üzerinde durdum. Allah'a hamdolsun ki, bugün bahis konusu olan hemşehrilerimizin hepsi tarihin en mükemmel diniyle şereflenmişlerdir. Hiçbir Kafkasyalının, ferdî manada dinsiz bile olsa, Müslümanlığa, İslam dinine karşı cephe alabileceğini düşünemiyo­rum. Allah böyle bir zihniyeti, bundan sonraki nesillerimize de nasip et­mesin.

Dil, millet varlığının en önemli unsuru olduğuna göre, büyük bir cid­diyetle üzerinde durulacak konudur. Millî kültür ve geleneklerin nesillere aktarılması ancak dil sayesinde mümkün olur. Bu itibarla millî dilin yaşa­tılması ve yaygınlaştırılması asla ihmal edilmemelidir.

Bu cümleden olmak üzere, yaşlı ve genç nesiller kabil olduğu kadar sık sık bir araya getirilmeli, bunun için büyük küçük birçok hayırlı vesi­leler bulmalıdır.

Dağınık guruplar arasındaki irili ufaklı haber ve fikir alışverişinin yay­gın ve merkezî bir yayın vasıtasıyla canlı tutulması lâzımdır. Bu yayın or­ganı aynı zamanda akademik ve folklorik çalışmaları da bünyesinde taşı­yabilecek seviyede ve kapasitede olmalıdır.

Günümüzün hayat şartları her gün karşımıza büyük ve hayatî önemi var sanılan meseleler getirebilir. Biz, millî hasletimizin verdiği ağırlıkla bunları aşabilmeli ve koyulduğumuz yolda emin adımlarla yürümeliyiz. Hangi mesleği seçersek seçelim, hangi sanata atılırsak atılalım; çalışmayı sevmeli, seçtiğimiz dalda en iyiyi hedef ittihaz etmeliyiz. Yüksek yaratılı­şımızın gereği olarak müsamahayı, toleransı severiz. Fakat bu işte biz, rencide etmeye varacak bir tolerans hepimize haramdır.

Bir milletin hayatında genetik unsurların fonksiyonu münakaşa edilemeyecek kadar büyüktür. Onun için, yeni kurulacak ailelerde ırkî bütün­leşmenin sağlanmasına mümkün olan dikkat ve titizlik gösterilmelidir. Bu konu, özellikle kız evlâdı olan, anne ve babaların dikkatine sunulur.

Tarihçe sabit olan düşmanlardan, her ne suretle olursa olsun, dost­luk sâdır olamayacağı kesinlikle bilinmelidir. Kafkasya’nın, coğrafyasından doğmuş bir kötü kaderi de birbirine çok yakın kavimlerin birbirinden farklı diller konuşmasıdır. Bu konunun istismar mevzuu yapılarak yaratılacak düşmanlıkların behemehâl karşısında bulunmak da boynumuzun borcudur.

Haddim olmayarak işaret ettiğim bu noktalara uyduğumuz takdirde millî karakterimizin, bugün için ayrı ve değişik coğrafyalarda kalsak bile, yaşayacağına inanıyoruz. Bence bugünkü neslin görevi de bu olmalıdır. Bu görevin akademik ve folklorik çalışmalarla desteklenmesi istikbâlimi­zin, en azından ruhi istikbâlimizin, sigortalanması demektir; garanti altına alınması demektir. Çok uzak olmayan bir günde, hayâllerimiz gerçekleş­tiği zaman, kendi kendimizin yabancısı olmayacağız.

Hepinize en derin saygılarımı sunarım.

 

[1] Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, Sayı 30, Yıl: 5, s:3-4-5, Cilt: 5, Nisan Mayıs 1975

[*] 11 Mayıs 1918 de kurulan Bağımsız Kuzey Kafkasya Cumhuriyetinin, 57. yıldönümü münasebetiyle, Derneğimizde düzenlenen törende konuşan Sayın Mehmet Aksoy'un konuşmasını aynen yayınlıyoruz.

© KKC 100. Yıl