Tumturaklı girişlere, sözlere vesaireye gerek yok.
Aslında meselenin çarpıcılığı karşısında buna, yazarın sabrı da yok.
Sadece küçük bir örnek dile getireyim. Farz edin ki Kurtuluş Savaşı yenilgiyle sonuçlanmış olsun ve adı Lazarev olan bir Yunan generali yağma ve tecavüz dahil aklınıza gelebilecek her türlü aşağılık davranışla Sakarya[1]’yı işgal ederek köylerini kılıçtan geçirmiş, küçücük bir azınlık dışında tüm halkını sürmüş ve yerine de kendi halkını doldurmuş olsun. Bu yenilginin ardından şehrin binlerce yıllık adı Lazarevski olarak değiştirilmiş ve Gar meydanına da Lazarev’in büstü dikilmiş olsun. Bu soykırımdan kurtulan bir avuç Sakaryalının torunlarının Allah’ın her günü atalarını doğramış bir katilin ve onun yapıp ettiklerinin yüceltilmesine şahitlik ettiğini, büstünün önünden geçtiğini, her adreslerini yazdıklarında, söylediklerinde bu katilin adını andıklarını düşünün.