1918 BAĞIMSIZLIK EVRESİNİN KRONOLOJİK ARKAPLANI[1]

M.Aydın TURAN

 

“Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti 76. Kuruluş Yıldönümü Anma Etkinliği” kapsamında, 8 Mayıs 1994 tarihinde araştırmacı yazar M.Aydın Turan tarafından İstanbul'da bulunan Kuzey Kafkasyalılar Kültür Derneğinde verdiği konferans

 

Hepinize sevgilerimi sunuyorum öncelikle.

Aradan 76 yıl geçmiş. 11 Mayıs 1918 bir siyasi yapının kuruluşunun 76. yılı. Çok geçmeden de 1919 Mayıs’ını baz alırsak, yine yıkılışının da 75. yıldönümüne tekabül ediyor.

Bir devlet kurmakla bir toplum kurmak birbirinden farklı şeyler. Kafkasya'nın tarihinde Hazar ile Karadeniz arasında tek bir devlet kurma düşüncesi Kaytuko Aslanbek ile 18. yüzyılda oluştu. Yüzyılımızdaki ilk girişim ise bilindiği gibi bugüne konu olan 1918 Cumhuriyeti.

1918 Cumhuriyeti’ni ele alırken tabi arka planlarına gitmek lazım. Arka plan derken neyi kastediyoruz? Bir atmosfer söz konusu. Yani politik atmosferi var, dış atmosferi var. Bu atmosfer içinde de insanlar, gruplar, aksiyonlar var. Ben kaba hatlarıyla bunlar üzerinde durmak istiyorum. O dönemlerde yaşayan fakat günümüzde aramızda olmayan bir sürü insan geldi geçti. Pşımaho Kosok, Mikhail Halil, Barasbi Baytugan, Balo Bilatti'ler vs. Belki ilk defa isimlerini duyduğunuz isimler. Bunlardan bizlere kalan yazılı kaynaklar ne yazık ki çok az. Dolayısıyla tarihin objektif yönü üzerinde konuşabilmek de bizleri zorluyor. Bulunduğumuz yere göre bizler bir olay hakkında subjektif değerlendirmeler yapıyor ve hükümler verebiliyoruz. Ben mümkün olduğunca işin kronolojik yönünde ve gelişim aşamalarında sizleri bilgilendirmeye çalışacağım. Bildiğim kadarıyla tabii. Niye bildiğim kadar? Altını demin de çizdim; yazılı kaynak sorunu ciddidir, bunun da ötesinde yaşayan insanlardan da günümüze uzanabilen pek belge ve döküman yok.

1918 Cumhuriyeti bir paylaşım savaşının içinde ilk tohumlarını aldı. O paylaşım savaşı da bildiğiniz gibi 1. Dünya Savaşı. 1914'te başladı 1918'de de nihayete erdi. Bu harp milyonlarca insanın ölümüne, evsiz yurtsuz kalmasına yol açtığı gibi imparatorluklar çağının da tasfiyesiyle neticelendi. Dönem içerisinde üç tane büyük imparatorluktan bahsedilebilir. Bunlardan birisi Osmanlı, diğeri Rusya, üçüncüsü ise İngiltere. İngiltere deniz aşırı bir koloni siyasetini takip etti. Rusya, Asya ve Avrupa'nın doğusu olmak üzere yine sömürgeci bir karakterdeydi. Osmanlı'ya da içinde bulunduğu duruma göre sömürgeci de başka bir şey de diyebiliriz ama çok milliyetli, çok uluslu, çok milli, farklı unsurları bir araya getiren bir yapıydı. Bir film yönetmeni var, Trumbo. O merceğine koymuş 1. Dünya Harbi’ni. Romantik savaşların sonuncusu olarak nitelemiş. 1914'te savaş başladığında Osmanlı son dönemini, Rusya’da son çırpınışlarını yaşıyor. Konumuz Kuzey Kafkasya olduğuna göre iki farklı imparatorluğun arasında sıkışmış. Bunlardan Rusya'nın 1859-1864 döneminde kesin olarak yerleşmesiyle güneydeki ucunu oluşturmuş bir sömürge söz konusu. Yani Kafkasya bu dönemde 50 senelik bir sömürgedir. Sömürgenin manası; kendi ülkesinde, kendi toprakları üzerinde bir halkın kendi kaderini tayin edememesi olarak özetlenebilir. Çok çok gerilere gitmek istemiyorum ama yaklaşık 200 yıla yayılan ve bizim camiadan bir politik yorumcunun ifadesiyle de: "başkalarının şöleninde eğlenmek"le özdeşleşen bu dönem, bazı neticeleri doğurdu. Birincisi, bahsettiğimiz gibi ülke sömürge haline geldi. İkincisi, Batı Kafkasya ağırlıklı büyük bir sürgünle (Kafkasya) nüfusundan arındırıldı. Yerlerine bir koloni politikası çerçevesinde yabancı unsurlar yerleştirildi. Dördüncü olarak ekonomik, sosyal, kültürel bakımlardan da yetersiz bir konuma doğru sürüklendi.

Şimdi suçu hep başkalarında aramak kolaydır ama bir ülkenin konumunu belirlerken de dışsal tesirler kadar iç faktörlere de dikkat etmek lazımdır. Kafkasya demek ki yüzyılımızın başında, çağdaş dünyada zorluklarla karşılacak bir ülke durumunda. Tabi sömürgeci Rusya'nın da sertlikle lütufkarlık arasında değişen bir takım eylemlerine muhatap oluyor. Buna rağmen de konumu değişmedi tabi ki. Ne yaptı Kafkasya insanı? Kafkasya insanı, daha doğrusu Kafkasya dünyası (bu da bir ironik tabirdir) diyelim; parçalanmış ve dağılmıştır 19. asırda. Osmanlı ülkesi ağırlıklı bir kitle vardır. Bunun da ötesinde Kafkasya'da kalanlar vardır. Aralarındaki fiziksel kopukluğa rağmen, farklı politik süreçlere tabi olmalarına rağmen ilişkiler hiçbir zaman kesilmemiştir. Kafkasya'daki tavır şu; saldırgan bir tutuma karşı içine kapanarak varlığını sürdürmek. Bu modern dünyadan da bir kopukluğu ve ona uygun davranış şekillerini de geliştirememe neticesini doğurdu.

1.Dünya Savaşı sürerken 1917 Şubat’ında Rusya'da bir ihtilal patlak verdi. Romanov Hanedanı devre dışı kaldı. Bu ihtilal bütün anti-anarşist grupların; Bolşevikler'den Menşevikler’e, Milliyetçiler’e herkesin ortak paydada buluştuğu bir ihtilal. Çar tahtını bıraktı, feragat etti, çekildi gitti. Bu durumda Rus olmayan halkların, özellikle müslümanların önünde 1917 Şubat’ından sonra üç tane opsiyon belirdi: Bunlardan bir tanesi kesin bağımsızlık, ikincisi kültürel özerklik, üçüncüsü de federal bir cumhuriyetin içerisinde toprakların özerkliği. Bunlar ciddi biçimde tartışıldı, Nisan ve Mayıs 1917 dönemleri içerisinde, özellikle de Rusya Müslümanları Kongresi’nde. Rusya Müslümanları Kongresi’nin başında da yine Kuzey Kafkasya asıllı Ahmet Tsalıkkatı isimli bir büyüğümüz var. Resulzade'nin tezleriyle Tsalıkkatı’nın tezleri çarpışıyor. Nihayetinde de Resulzade'nin federalist tezi ağır basıyor.

Benzer bir gelişim de Kuzey Kafkasya'da söz konusu. Bu eğilim 8 Mart 1917'de Vladikafkas'ta "Birleşik Kafkasya Dağlıları Geçici Merkezi" adıyla oluşturulan politik merkezin 1-7 Mayıs 1917 tarihleri arasında yaptığı 1. Kafkasya Genel Kurultayı’nda açık olarak ortaya çıkıyor. Katılan delegeler ve nihai metne yansıması itibariyle bu kurultayda, Kuzey Kafkasya'nın ayrı bir ünite sıfatıyla gireceği Rusya'nın federal cumhuriyet esasları üzerinde yeniden kurulması ve Rus hazinesinin kendisine mal ettiği Kuzey Kafkasya topraklarının iadesi talep ediliyor. Yani, “ben ülkemde artık kendi kaderimi belirlemek durumundayım” şeklindeki tez ağırlık kazanıyor.

Biraz daha geri planlara gidelim. Kuzey Kafkasya'daki bağımsızlık düşüncesinin bazı kaynaklarda yer aldığı şekilde, ilk defa İstanbul'da faaliyet gösteren Deli Fuat Paşa'nın öncülüğündeki Kafkasya Komitesi'nce seslendirildiği yönünde kayıtlar var. Bunlar Aziz Meker, Deli Fuat Paşa, Seyit Hüseyin gibi dönemin önemli simaları. 1915 sonlarından başlayarak faaliyete geçiyorlar ve özellikle de 1916'da Lozan'daki Rusya Mahkumu Milletler Kongresi'nde bunu seslendiriyorlar ve Batı’ya bir mesaj veriyorlar. Diyorlar ki; “Kafkasya mevcut konumu, şartları ve kadroları itibariyle bağımsız bir geleceğe adaydır. Biz beşeriyetten, hür dünyadan, Rus pençesinden kurtulma yolunda yardımlarını istiyoruz.” 1916'da bu seslendirildi. Bu seslendirişin Kuzey Kafkasya'dan tamamıyla bağımsız ve kopuk olduğunu gösterecek hiçbir veri yok. Olmadığı gibi tam tersine bağ güçlüdür. Niye güçlüdür? II. Meşrutiyet sonrasında Çerkes Teavün Cemiyeti oluşturulmuştur. Onların kadroları, eğitimcileri Kuzey Kafkasya'ya gitmişlerdir. Kültürel faaliyetlerin yanı sıra politik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu duyguyu pek sistematize olmasa da oralarda köklendirmeye çalışmışlardır. Dolayısıyla en iyimser ihtimalle Kafkasya Komitesi'nin bu faaliyetini Kafkasya’daki aktörlerin bilgisi dahilinde gerçekleştirdiği söylenebilir.

Rusya'daki karışıklık günleri sürerken Eylül 1917'de Kuzey Kafkasya delegasyonları Andi Kurultayı'nı topladılar. Andi Kurultayı'nda da uzun seneler boyunca baskısı altında kaldıkları Rusya'dan kopuşu temsil eden toplantılarını yaptılar. Burada bağımsız bir devlet iradesini yansıtan sonuç bildirgesi kaleme alındı. Tabi ben kronolojiden bahsederken tarihler itibariyle altını çizeceğim detaylara çok fazla girmek istemiyorum. Özüne sadık kalarak yahut önemli bulduğum noktaları vurguluyorum. Geri kalan kısmını da diğer konuşmacılara bırakacağım. Birkaç madde halinde bakacak olursak bu bildirgede şunlar karşımıza çıkıyor: “Kuzey Kafkasya halkları politik bir birlik oluştururlar.” Milliyetçiliğin bir tür çağdaş tanımı aslında bu birinci maddede ortada. Etniğe dayanmayan, linguistiğe dayanmayan politik bir şuur; “politik bir birlik” oluştururlar. İkinci madde bu birlik dahilinde, birliğe mensup olan tüm unsurlar tam bir otonomiye sahip olacaklardır, diyor. Üçüncü maddede de bu otonominin nasıl yapılacağı tarzında bir açıklama var. İki tane meclisten oluşacak. Her şeyden önce milletin egemenliği prensibine dayalı olarak çalışacak bu meclislerden ilki, genel nüfusun her otuz bini tarafından seçilecek birer temsilciden oluşacak millet meclisi, diğeri ise birlik düşüncesinin gerçekleşmesi için her otonom unsur tarafından seçilecek ikişer temsilcinin katılımıyla meydana gelecek senato. Yani yapının içerisinde bir millet meclisi, bir de senato vardır. Dördüncü kısımda yürütme kurulunun nasıl seçileceği var. Yürütme kurulu bu metne göre ortaya çıkan yasama meclisinin içinden seçilecek. Bu yürütme kurulu da kendi içerisinden bir başkan seçecek. Seçilen başkan da aynı zamanda tüm birlik teşkilatının lideri olacak. Beşinci olarak da, bütün bu faaliyetin denetlenmesi ve yol göstermesi amacıyla bir yüksek denetleme kurulu oluşturulacak. Şimdi bu kararlar alındı. Bu kararlar birinci etabı meydana getiriyor. Yani Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin kuruluşuna dayanak teşkil edecek olan “halk iradesi”ni yansıtan toplantılar ve bu iradenin deklare edilmesi.

Kararların alınmasının hemen arifesinde ise eğer dönemi incelerken Rusya'daki olayları da dikkate alırsak, merkezi Rusya’da bir geçici hükümet var. Geçici hükümet iktidarın çok başlı görünüm arz ettiği bir dönemde hem Kızılorduların hem de Denikin, Varangel, Kolçak gibi beyazların yani eski rejimi yürütme taraftarlarının saldırısı altında faaliyet göstermeye çalışıyor. Demokratik bir hükümet sayılabilir o ortam içerisinde. Fakat bu siyasal gruplardan Bolşevikler kesin kararlı bir şekilde 1917 Ekim'inde geçici hükümeti devreden çıkartarak kendi ihtilallerini gerçekleştiriyorlar. İhtilalin ilk dönemlerinde bir kurucu meclis seçimi söz konusu oluyor. Bu seçimlerde hezimete uğruyorlar. Kurucu meclisi dağıtıyorlar. Parlamenter rejimi artık uygulayamayacaklarını ifade ediyorlar.

Bu vakalar meydana gelirken Kuzey Kafkasya artık merkezle hiçbir şekilde bağının kalmayacağı, bunlarla bir yere gidilemeyeceği şeklindeki kanaate ulaşarak ülkenin bağımsızlığını dramatik şartlar altında, -o dönemin aktörleri de aynen bu tabiri kullanıyorlar- "dramatik şartlar altında" ihya etme uğraşısına geçiyorlar. Bu uğraşılar içerisinde, Nisan 1917'de bütün Kafkas halkları temsilcileriyle Osmanlı yönetiminin katıldıkları Trabzon Konferansı bir dönüm noktası teşkil ediyor. Trabzon Konferansı'nda söz konusu birlik, Abdülmecid Çermoy, Haydar Bammat, Mehmet Kadı Dibirov gibi temsilcileri birinci planda temsilci olarak yolluyor. Bu arada Alihan Kantemir gibi Azerbaycan hükümetinde çalışan üyeler de istifa ederek aynı toplantıya katılıyorlar. Osmanlılarla görüşmeler sürerken Komite en nihayetinde bağımsızlık kararı alarak parlamentoya dönüştürülüyor. Abdülmecid Çermoy Hükümet Başkanlığı'na, Bammat ise Dışişleri Bakanlığı'na getirilerek bu kararların deklaresine memur ediliyor. 6 Mayıs'ta ifade ettiğimiz delegasyon İstanbul'a geçerek hükümet çevreleriyle son görüşmeleri yaptıktan sonra da 11 Mayıs 1918 tarihinde bütün dünya devletlerine bir nota ile Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan ediyor. Bu ilan tarihi bir metin. Bunu okumak istiyorum. Abdülmecid Çermoy ile Haydar Bammat'ın imzalarını taşıyor:

"Aşağıda imzaları bulunan bizler, Kuzey Kafkasya'nın yetkili millet temsilcileri olarak şu konuları bütün dünya hükümetlerine duyurmayı şeref telakki ederiz:

Kuzey Kafkasya halklarınca yasal ve olağan seçimle oluşturulmuş Milli Meclis'in 1917 Mayıs ve Eylül toplantılarında Kuzey Kafkasyalıları temsil yetkisi ve tüm diğer yetkilerin sorumluluğunu yüklenen Birleşik Kuzey Kafkasya hükümeti, hüküm süren anarşik atmosfer dolayısıyla ve bizzat Petersburg yönetimi tarafından, büyük Çarlık Rusyası İmparatorluğu dahilindeki halkların "politik geleceklerini kendilerinin yürütmeleri hakkı"ndan yararlanarak aşağıda yazılı kararları almışlardır:

Bir; Birleşik Kuzey Kafkasya halkları Rusya'dan ayrılarak bağımsız bir devlet kurmaya kararlıdırlar.

İki; yeni kurulan devletin coğrafi sınırları, kuzeyde, Rus İmparatorluğu'na dahil edildiği zamanki sınır esas alınmak suretiyle Dağıstan, Terek, Stavropol, Kuban ve Karadeniz, doğudan Hazar Denizi, güneyden ise Transkafkasya hükümetleri ile yapılacak anlaşmalarla tespit edilecek sınırlardan meydana gelecektir.

Bu kararların bütün dünya hükümetlerine duyurulması ve bilgilendirme görevi aşağıda imzaları bulunan yetkili delegasyona verilmiştir. Bu çerçevede, imzaları aşağıda yer alan bizler, bugünden itibaren bağımsız Kuzey Kafkasya Devleti'nin yasal şekilde kurulduğunu hür dünyaya beyan ederiz."

Bu ilk metin. Yani 11 Mayıs 1918 tarihinde bağımsız Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'nin dünyaya deklaresi bu şekilde. Aslına bakılırsa bu deklare son derece olağanüstü koşularda ve ciddi tehlikeler altında yapıldı. Niye? Sömürgeleştirilen Kuzey Kafkasya, 50 sene sonra bağımsızlık iradesini ortaya koymasına rağmen o dönemlerde merkezi Rusya'da iktidarı ele geçirmeye çalışan hem beyazların hem de kızılların kabullenemeyecekleri bir deklereyi yaptı. Bu beyazlar için kabul edilemezdi, Denikin için kabul edilemezdi. Niye? Çünkü üniter bir Rusya'nın peşindeydiler. Kızıllar için hiç kabul edilemezdi. Özellikle Stalin'in ve Lenin'in sonraki yazılarında da açıkca görüleceği gibi ifade şudur: “Eğer güney bölgeleri olmasaydı merkezi Rusya'da ihtilal başarılamazdı.” Niye başarılamazdı? Petrol bölgesidir. Niye başarılamazdı? Bir gıda ambarıdır. Yani “nesnel koşullar dolayısıyla biz buralara ihtiyaç duyuyoruz ve kesinlikle de elimizden kaçırmaya niyetimiz yoktur” diyor. Bunun neticesinde zaten Hazar üstünden çıkarmalarını yaptılar, diğer bölgelerden de yüklendiler. O sırada Rusya’daki iktidar kavgası her ne kadar merkezde gibi gözüküyorsa da, güney bölgelerinde de yansımaları söz konusu oldu. Nasıl oldu? İngilizler tarafından desteklenen Denikin'in Moskova üzerine iktidarı devirmek üzere yürüdüğü sıralarda Kuzey Kafkasya'ya da bir kuvvetini ayırdığını ve burada yaklaşık 20 bin kişinin telafisiyle neticelenen büyük ve lüzumsuz bir harbin içine girdiği, böylelikle Moskova'daki yönetimin bile ciddi bir tehdit olarak ortadan kaldıramadığını da izliyoruz.

Fakat bu dönem içerisinde yine Kuzey Kafkasya diasporasının etkilerini görüyoruz. Met Çunatıko İzzet, İsmail Berkok ve Süleyman İzzet gibi dönemin önemli askeri simaları Kuzey Kafkasya'ya hem siyasal hem de askeri yardımın yapılması yönünde Osmanlı hükümetine baskıda bulunarak kuvvetlerini götürdüler ve Kuzey Kafkasya'da çarpışmalara da katıldılar. Ancak, Mondros Mütarekesi hükümlerine göre geri çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Hem Kızıl hem de Beyaz Orduların saldırıları ve büyük çaplı girişimleri, Kuzey Kafkasya hükümetini fiilen ortadan kalkma ve yokolma noktasına getirdi. Bu fiilen yokoluş tabi resmen yokoluş manasına gelmiyor. 1921'e kadar bu çevreden ülkenin bağımsızlığını ve bağımsızlık prensiplerini koruma yolunda ciddi çalışmalar yaptılar ise de nihayetinde konjonktür dolayısıyla kaybetmek zorunda kaldılar. Büyük çoğunluğu da Gürcistan üzerinden Türkiye'ye ve Batı Avrupa ülkelerine geçiş yapmak zorunda kaldılar.

Şu ilave noktayı çok daha net belirtmek lazım. Büyük çoğunluğu Osmanlı topraklarında yaşayan diaspora, bu girişim yolunda elinden gelen her türlü katkıyı yaptı. Özellikle Şimali Kafkas Cemiyeti 1920 yıllarına kadar orada hem temsilci hem yapılaşmayı tekar sağlamak adına yardımcı insanlar yolladı ise de, bu devletin yaşamasını sağlayamadılar. Niye sağlayamadılar? İlginçtir tabi hep Türkiye dost denir ama eğer 1920 senesinin Büyük Millet Meclisi tutanaklarına bakacak olursak orada meclis başkanının ilginç açıklamalarını görüyoruz. Her ne kadar Nisan 1920'de “Çerkesler anavatanlarına karşı sonsuz derecede duyarlıdır” diyorsa da, 1920 senesindeki olaylarda Türkiye'nin pragmatik bir takım sebeplerle Sovyet Rusya'yla irtibata geçtiği, itilaf devletleri tarafından boğulma tehlikesine karşı silah yardımı aldığı, siyasal desteğe de ihtiyaç olduğu ve bu arada Kafkasya'da, ister Kuzey Kafkasya ister Azerbaycan, ister Gürcistan ve Ermenistan; o bölge içerisinde meydana gelecek bağımsız devletlerin Türkiye'nin geleceğine olumsuz yönde etkileyeceği tezine sahip çıktılar, bunu deklare ettiler. Hatta bir ara Mustafa Kemal açıkca şunu söyleyebildi. Dediği de: “Efendiler, bizim yol göstericiliğimiz altında Kızılordu'nun 10. ve 11. birlikleri Kuzey Kafkasya'yı açtılar, Bakü'ye girdiler ve nesnel olarak da Türkiye'yle birleşmiş oldular. Bu da bütün İslam Alemi için önemli bir dönüm noktasıdır" şeklinde hayli ilginç bir tez idi.

Sonraki gelişmelere bakarsak bunu destekler mahiyette bir sürü olay görüyoruz. Bunlardan en önemlisi ülkeleri dışına çıkmak zorunda kalan siyasi mülteciler, 1924 Kasım'ında yine Kafkasya'nın bağımsızlığı için burada İstanbul'da önemli belgeleri imzaladılar. Fakat Büyük Millet Meclisi dayatmasıyla bunların ülke sınırları içerisindeki faaliyetlerine bile izin verilmedi. Kitlesel desteği burda almaları gereken bu insanları Paris, Varşova, Prag gibi Kafkasyalı nüfusun büyük çoğunluğunun bulunmadığı ülkelerde yaşamak durumunda bıraktılar.

11 Mayıs 1918 kronolojik olarak böyle. Benim söyleyebileceklerim de bu kadar. Tahammül edip dinlediğiniz için teşekkürlerimi ifade ediyorum.

 

[1] “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti 76. Kuruluş Yıldönümü Anma Etkinliği”, Konferans, Kuzey Kafkasyalılar Kültür Derneği Merkezi, 08 Mayıs 1994, Fatih/İstanbul.

© KKC 100. Yıl