Rus Otokrasisine/Kolonizasyonuna karşı Kafkasya'nın "Son Kalesi"
Tarih boyunca otokrasi ile yönetildi Rusya. Kiev Knezliği de, Moskova Knezliği de, Rusya Çarlığı da, Rus İmparatorluğu da, S.S.C.B de. Günümüzdeki ismi ile Rusya Federasyonu(!) da örtülü bir otokrasi ile yoluna devam ediyor. İlk siyasal örgütlenmesi olan knezlikten günümüz federasyonuna kadar devlet isimleri değişti, görüntü değişti ama öz hiç bir zaman değişmedi.

988 yılında Kiev Knezi Vladimir, Bizans imparatoru II. Basil'in kızkardeşi Anna ile evlenmesi karşılığında, "Hristiyanlığı kabul etti". Yerli Slav halkının birçoğu yeni dini kabule zorlandı. 1238 yılında Kuzey Rusya'nın ve 1240 yılı sonunda Kiev Knezliği'nin ele geçirilmesi ile tüm Rusya Moğol baskısı altına alındı. [1] Avrupa ile bağlantısı kesilen Rusya Batı’dan bir ölçüde farklı, kendine has bir feodal düzen oluşturdu ve bu karakteristik feodalite (derebeylik) ülkenin daha sonraki tarihinde belirleyici bir unsur oldu. [2]
Moskova derebeylik sistemi, Moğol zorbalığı ve Bizans’ın imparator papalığından oluşan üç farklı siyasi geleneğin birleşimi ile beraber birçok unsuru 1917 devrimine kadar muhafaza eden otokratik sistemin inşası bu dönemde gerçekleşti. [3]
Rusya 1588'de birliğe sahip bir devlet, 1614’te Romanov hanedanı yönetimi altında çarlığa dönüşmüştür. Güçlü ve aristokrat Romanov ailesinin başı olan çarlar, oldukça katı ve otoriter bir sistemle üçyüz sene Rus İmparatorluğunu yönettiler. Çarlar yönettikleri kitlenin bağlılığını sağlamak için devasa bir bürokrasi ve acımasız gizli polis gibi aygıtlar kullanmışlardır. Bizans’taki kutsal devlet anlayışından etkilenen Çarlık Rusyası’nda çar halkın “baba”sıdır. Merkezi otoritenin tüm departmanları ve bakanlıkları "yüce irade" tarafından atanır. Kilise, elit kesim, toprak sahiplerinin büyük çoğunluğu, özellikle de ordu ve polis çarın otoritesini pekiştirmek için sıkı bir güç birliği oluşturmuşlardı. [4]
Bu dönemde ülke siyasi olarak, asker ve kır aristokrasisine, kalabalık bir din adamları sınıfına ve yüz milyondan fazla ümmi, dindar ve "babaları" çara sadakatle bağlı bir köylü kitlesine dayanan, mutlak bir monarşi rejimi altındaydı. Ekonominin gerçek temeli, nüfusun % 90 ını istihdam eden tarımdı. Ancak toprak doğrudan köylülere değil, devlete ve büyük toprak sahiplerine aitti. Köylüler ister istemez toprağa ve mülk sahibine bağlı serf(köle) durumunda idiler. Senyör (derebeyi), onları sadece köle gibi çalıştırmakla kalmıyor, aynı zamanda satabiliyor, cezalandırabiliyor ve hatta öldürebiliyordu. Devletin iktisadi temelini bu yüz milyon insanın toprak köleliği oluşturuyordu. Toplumsal örgütlenmeye gelince: tepede mutlak efendiler, çar ve akrabaları, saray erkanı, yüksek bürokrasi, askeri kast, kır aristokrasisi vs; tabanda kırın serf köylüleri olan köleler ve hiçbir yurttaşlık hakkına sahip olmayan şehir alt tabakaları ve bu ikisi arasında cılız ve önemsiz birkaç ara tabaka (tüccarlar, memurlar, zanaatkarlar vs). Kültürel yapıya gelince: kentin ve kırın yoksul ve eğitimsiz sıradan halk kesimleri ile eğitim seviyesi oldukça yüksek imtiyazlı tabakalar arasında muazzam bir uçurum. [5]
Genel memnuniyetsizlik, aydın kesimlerin tazyiki, muhtemel bir köylü ayaklanmasına yönelik korku ve son olarak kölelik rejiminin içinde bulunduğu iktisadi sıkıntılar sonucu 1861'de kölelik bütünüyle ortadan kaldırıldı ve kent ve kırda yerel özyönetim üniteleri oluşturuldu ama siyasi otokrasi el değmemiş olarak kaldı. Köylüler bireysel özgürlüklerini aldılar, ancak bunun bedelini çok pahalıya ödemek zorunda kaldılar. Paylarına düşen toprak hisseleri oldukça yetersizdi. Dahası birçoğu, on iki yıl boyunca devlet vergisinden başka, eski sahiplerine yüklü miktarda bir temlik (devir) vergisi ödemeye mecbur oldu. [6]
XIX. yüzyılın başlarında, Rusya dışındaki Slavlar arasında edebi-kültürel bir hareket olarak ortaya çıkan ve aynı kökenden gelen Slav halkların kültürel ve siyasal birliğini ifade eden Panslavizm akımı ise, 1870’lerde Avrupa kamuoyunda “Rusya’nın öncülüğünde bütün Slavların birleşmesi” olarak algılanmıştı. [7]
Osmanlı Devleti'nin batıda Avusturya, doğuda ise İran’la yaptığı savaşları fırsat bilen Rusya, 1552’de Kazan’ı, 1556'da Astrahan’ı alarak eski, küçük Moskova Knezliği olmaktan çıkarak, çok milletli bir devlet haline geldi. [8]
Rusya’yı Avrupa’nın büyük devletleri arasına sokmak için belirlediği stratejinin en önemli maddeleri “sıcak denizlere inmek” ve kolonyalist hevesleri için Hindistan’a ulaşacak bir ticaret yolu bulmaktı. Bunun için de Kafkasya’nın kolonizasyonu kaçınılmaz görünüyordu.
Kolonizasyona 300 yıl direnen Kafkasya'da tam bir katliam uygulandı. Sonraki yıllarda Kafkasya'nın farklı bölgelerinde kısa aralıklarla başarısız direniş hareketleri olduysa da 21 Mayıs 1864'de sona erdiği genel kabul gören savaşlar ile Kafkasya’dan 2 milyon 200 bin kişi yerlerinden edilmiştir; fakat bunların 1 milyonu savaş ve sürgün esnasında uğradıkları şiddet karşısında hayatını kaybetti. Kolonizasyon politikası sonucu Kafkaslarda işgal öncesi Rus nüfus yok iken 1914'de 3.700.000'i aşkın Rus varlığı mevcuttur. [9]
Kafkas-Rus Savaşlarının sonucuna ve sürece bakıldığında Rus İmparatorluğu, üç yüz yıl bile sürse "Kafkasyalısız Kafkasya" emelini, zalimce, gayri insani koşullarda gerçekleştirmiştir. Yaşanılan olayları ifade etmek için göç bir kenara sürgün kavramı bile yetersizdir. Yaşanan süreç ve yapılan katliamların evrensel değerlerle ifadesi net olarak "soykırım"dır.
Rus İmparatorluğu Kafkasya'nın kolonizasyonunda sadece askeri yöntemlere başvurmamıştır. Gelecek yıllarda çıkması muhtemel problemlerin önüne geçebilmek için bölgenin demografik ve kültürel yapısının değiştirilmesi, Kafkasya’nın Slavlaştırılması ve Hıristiyanlaştırılması da hedeflenmiştir. Nitekim yerli halkları bölgeden çıkaran Rusların bölgeye 3 milyon Ortodoks Hıristiyan Slav yerleştirmiş olması da bu niyetini gözler önüne sermektedir. [10]
1917 devrimleri tüm bu gelişmelerin sonucunda önce Lenin, sonra Stalin önderliğinde yeni bir devlet ortaya çıkarttı: S.S.C.B. Her şey yine değişmişti ama Rus otokrasisi yerli yerindeydi. Lenin ve Stalin imzası taşıyan ve Rusya'da yaşayan tüm halklara özgürlük vadeden bildirinin mürekkebi kurumadan Kızıl Birlikler, Gobokuay, Cecehable, Neşukuay, Koşhable, Psıjhable, Şıncıye, Kunçıkohable köylerinde katliam yaptılar. [11]
Stalin bununla da yetinmedi. 1936-1938 yılları arasında "Büyük Terör" ile başta Kafkasya'nın "kızıl" olmasını sağlayanlar olmak üzere Kafkas Halklarının neredeyse tüm entelijansiyanları ve önde gelen isimleri yok edildi. Tüm Rusya'da resmi rakamlara göre 1.345.000 kişi mahkum edildi, 681.692 kişi infaz edildi. Gerçekte bu rakamlar 1.400.000'nin üzerindeydi. [12]
1943-1944 yıllarında bu sefer Çeçen-İnguşlar ve Karaçay -Balkarlar, Stalin tarafından Orta Asya'ya sürgün edildi. Stalin'in ölümü ile 1957 yılından itibaren geri dönüş başlasa da bu tarihe kadar sürgün edilenlerin yarısından fazlası sürgün yollarında ve kamp şartlarında can vermişti.
1986 yılında Gorbaçov tarafından uygulanan Perestroika(Yeniden Yapılanma) ve Glastnost (Açıklık) politikaları ve 1991 yılında S.S.C.B.'nin yıkılıp yerine Rusya Federasyonu'nun kurulması ile kısa bir süreliğine de olsa Rus otokrasisi fren yapmış ve Kafkasya kolonizasyonu durmuştu.
Gorbaçov ve Yeltsin döneminde yapılan olumlu ilerlemelerden Putin’in iktidarı ile geriye dönüş başlamıştır. Milliyetçilik, din, tutuculuk, devlet kapitalizmi ve medya üzerindeki hükümetin baskısı Putin yönetiminin bileşenleri haline gelmiştir. Seçilmişler atanmışlara bağımlı kılınmış, yönetim kadroları alttan üste değil, üstten alta doğru seçilmeye başlanmıştır. 83 federe birimi, merkezden atanan valiler tarafından yönetilen 8 adet Valiliğe bağlamıştır. Özellikle Orta Asya ve Kafkas kökenliler, toplumsal ayırıma tabi tutulmaktadırlar.
Bu süreçten Kafkasya'daki milli örgütlenmeler de nasibini almış, tüm yerel STK'lar ya kapatılmış ya da merkezi istihbarat kontrolü altına alınmışlardır. Bu yapılanmalardan hala varlığını sürdüren Dünya Çerkes Birliği gibi sözde STK yapılanmalarına ise "diasporayı kontrol ve manipüle amacıyla" yol verilmiştir.
Ağustos 2018'de çıkarılan kanun ile Rus olmayan halkların ana dilde eğitim zorunluluğunu mevcut anayasaya aykırı bir şekilde kaldıran, ana dil ders saatlerini 2 saat ile sınırlayan, Latin alfabesine geçişi yasaklayan, millî okulları kapatan, lise mezuniyet ve üniversite giriş sınavlarını Rusça yapan "Son Çar"ın son darbesi ise 11 Mart 2020 tarihinde Rusya Duması’nda kabul edilen Rusya Anasayası'nda değişiklikler yapılmasına dair kanun tasarısıdır.
Söz konusu tasarıda en önemli değişiklik “Rus dili devlet kurucu milletin dilidir” maddesi ile yapılmaktadır. Bu madde “federasyon” tabirini ortadan kaldırmakta, Rusya’da yaşayan Rus olmayan milletleri hiçe saymakta, Rusya Federasyonu'nun kuruluşunda kabul edilen -göstermelik de olsa- "halkların eşitliği" ve ülke topraklarında yaşayan tüm halkların Rusya Federasyonu'nun "kurucu unsuru" olduğu ilkesinin ve kabulünün resmen terk edilmesi anlamına gelmektedir.
“Zayıf bir devlet yapısı demokrasiye despotik bir iktidardan daha çok zarar verir” diyen Putin'in Rusyasının genlerinde olan otokrasi ve kolonyalist politikalar askeri ve ekonomik olarak sonuç vermiş ve bugünün Rusyasına ve Putin'e de Kafkas Halkları'na son darbeyi vurmak kalmıştır.
Kafkas Halkları'nın elinde kalan "son kale - ana dil" içerideki devşirmelerin anahtar teslimi ile düşmek üzere, düşüyor...
Kemal Eyidoğan
17 Mart 2020
KAYNAKÇA:
[1] Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi. Başlangıçtan 1917'ye kadar (Ankara: Türk Tarih kurumu Basımevi, 1987), 30.
[2] Esra Atalı, “1905 Rus Devrimi İle 1908 Jön Türk Devrimi’nin Karşılaştırmalı İncelemesi” (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, 2002), 9. (Çevrimiçi) http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/465/ (Erişim Tarihi: 27.09.2019)
[3] Abdülkadir Baharçiçek ve Osman Ağır, “Rusya'nın Başarısız Demokratikleşme Tarihi”, Birey ve Toplum Dergisi, no. 4:8 (2014):8. (Çevrimiçi) https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/40824 (Erişim Tarihi: 27.09.2019)
[4] Halim Nezihoğlu, “Orta Osya Cumhuriyetlerinde Otoriterlik ve Tarihsel Kökenleri”, Alatoo Academic Studies, no. 2:1 (2007):16. (Çevrimiçi) https://docplayer.biz.tr/56658369-Volume-2-number-1-year-2007-contents.html (Erişim Tarihi: 28.09.2019)
[5] Voline, Rus Devrimleri, çev: Ramazan Macit (İstanbul: Babil Yayınları, 2000), 8-9.
[6] Voline, Rus Devrimleri, 13-15.
[7] Mithat Aydın, “19. Yüzyıl Ortalarında Panslavizm ve Rusya”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, no. 15 (2004):109. (Çevrimiçi) http://pauegitimdergi.pau.edu.tr/Makaleler/1361249905_7-19.pdf (Erişim Tarihi: 10.10.2019)
[8] Yusuf Yıldız, “18. Yüzyılda Rusya'nın Kuzey Kafkasya'yı Hristiyanlaştırma Politikası”, Tarihin Peşinde Dergisi, no. 18(2017):433.
[9] Nedim İpek, "Kafkaslardaki Nüfus Hareketleri", http://cerkesarastirmalari.com/kafkaslardaki-nufus-hareketleri-nedim-ipek/, (erişim tarihi : 13.03.2020).
[10] Gökhan Bolat, “Ciddi Bir Zihinsel Zarar Örneği Olarak 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü”, Yeni Türkiye Kafkaslar Özel Sayısı, 2015, no. 4:74 (2015):607-608.
[11] Sefer E. Berzeg, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti 1917-1922 (İstanbul: Birleşik Kafkasya Derneği, 2003), 140.
[12] Kemal Eyidoğan, "Büyük Terör / Kuzey Kafkasya", http://kuzeykafkasyacumhuriyeti.org/yazar/bimbasati-kemal-eyidogan/buyuk-teror-kuzey-kafkasya.html, (erişim tarihi : 16.03.2020).