25. KURULUŞ YILDÖNÜMÜNDE ADIGEY VE TARİHSEL ARKA PLAN
Kurulduğu yıldan itibaren Adige Cumhuriyeti yönetimlerince başkent Miyeguape (Maykop)’de büyük bir “coşku” ile kutlanan kuruluş yıldönümleri bu sene bize bir ilki yaşattı. Kutlamalar Adigey’in sınırlarını aştı, İstanbul’a kadar ulaştı. İstanbul’da faaliyet gösteren 17 sivil toplum örgütümüz 09 Ekim 2016 Pazar Günü akşamı Sefaköy Kültür Sanat Merkezinde Adige Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 25. yılını birlikte kutladılar.
Adige Cumhuriyeti’nin “atanmış” cumhurbaşkanı Thakuşıne Aslan Miyeguape (Maykop)’de 25 Temmuz’da yapılan organizasyon heyeti toplantısında kutlama gerekçelerini “Adige Mak” gazetesine şu şekilde açıklamıştı: “Adige Cumhuriyeti kendi kendini geçindirir duruma geldi ve ayakları üzerinde duruyor. Adige Cumhuriyeti gösterdiği başarılar ile böylesi kutlamaları hak ediyor.”
Thakuşıne Aslan’ın yukarıdaki demeci en naif ifade ile bir Pollyanna tavrı. Kurulduğu günden bugüne kadar, yöneticilerinin vurdumduymaz ve işbirlikçi tavırları ile sosyo-ekonomik ve politik anlamda yavaş yavaş tabela cumhuriyetine dönüştürülmüş olan Adigey’de Thakuşıne Aslan’a göre her şey süt liman. Cumhuriyetin geleceği çok parlak vs. vs. …
Ama gerçek hayat bu kadar tozpembe mi? Elbette ki hayır! Sağduyu sahibi herkesin de kabul ettiği gibi anavatanımızın küçük bir parçası olan Adigey’de sosyo-kültürel atmosfer ve milli politik yapıların hali içler acısı… Ve Adige Cumhuriyeti özelinde de bunun en büyük sorumlusu “atanmış” Adigey yönetimi ve neo-nomenklatura.
5 Ekim 1990’da konjonktürel dayatmaların etkisiyle lütfedilmiş bir kazanım olmasına rağmen ismi ile bir “artı değer” olan “Adige Cumhuriyeti” bizim için geleceğimizin kadim kurgusu için bir temel taşıdır.
Diasporada yaşayan bizler şunu da iyi biliyoruz ki anavatan Kuzey Kafkasya’dan yükselen her milli “artı değer” (sembolik de olsa) doğru mecralarda kullanıldığında, diasporaların ömrü uzatılmaya çalışılan milli kültürel yaşamına kritik bir soluk vermektedir. Adigey neo-nomenklaturasınca, her ne kadar günü kurtarmak ve halk nezdindeki itibarlarını yükseltmek için paravan olarak kullanılan kuruluş yıldönümü kutlamaları da bu açıdan bizim için kıymetlidir. Ama tek bir şart ile. Halkının özgürlük arzularını umursamayan, halkın nabız atışlarıyla kendine yön veren gerçek sivil toplum örgütlerinin çanına ot tıkayan despotik yönetimlerin paraleline düşmemek, onların kamuoyu oluşturma çabalarına konu mankeni olmamak şartıyla…
…
Adige Cumhuriyeti, 25 yıl önce yoktan var olmadı. Cumhuriyetin arka planında tüm Kuzey Kafkasya coğrafyası ile birlikte yaşadığı tarihsel bir süreç var. Kuruluş yıldönümü vesilesi ile yaşanan bu tarihsel süreci arka planları ile yeniden hatırlatmak, kamuoyumuzun görüşüne sunmak elzemdir. Kısa başlıklarla ve özet olarak sunmaya çalışacağım bu anekdotların, hepimizi daha derinlemesine okumaya ve analiz etmeye ve ders çıkarmaya teşvik etmesini umuyorum.
Adige Cumhuriyeti’nin ve diğer Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’nin modern anlamda somut ilk maddi ve manevi altyapıları 1864 öncesi Batı ve Doğu Kuzey Kafkasya’daki politik yapılarımızdır. Çerkesya devlet yapılanması da bunlardan birisidir. Rus işgali, savaşın ve sistematik soykırımın tüm ağır yükü ve bizim çıkarlarımızla hiçbir zaman örtüşmeyen bölgesel ve küresel güçlerin müdahalelerine rağmen ayakta durmaya, direnmeye çalışan bir yapıdır Çerkesya devlet yapılanması. Doğrudan halka dayanan, onun özgürlük ve var olma duygularına, ferasetine tercüman bir yapı.
İkinci alt yapı 1917-1920 yılları arasındaki “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” tecrübesi idi. Bu yapımız da yine meşruiyetini halktan alan (onlarca halk meclisi toplantıları, Andi ve Terekkale Kongreleri), onun özgürlük ve var olma mücadelesinin somut bir ürünü idi.
“Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti” de, Çerkesya Milli Misak Meclisi’nin Çar Nikola’ya hitaben yazdığı cevabi mektupta belirttikleri “Hazar Denizi’ne kadar kardeşçesine bir bütünlük içerisinde birleşmiş bulunuyoruz” temennisi ve vurgusu gibi tüm Kuzey Kafkasya’yı kapsamı alanına almaya çalışmıştı.
Üçüncü alt yapı 1918-1922 yılları arasında “Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti”nin devletleşme sürecini baltalamak ve onu etkisizleştirmek için tüm bölgeyi yeniden kızıl terör ile sindirerek işgal eden ve denetimine alan Sovyet Rus yönetimlerince kurgulanmıştı. Bu kurgu emperyal devlet geleneğinin insiyakları gözetiminde, küçük değişikliklerle günümüze kadar gelmiştir. Bu dönemde yapılanlar halk iradesine değil işgalci ve sömürgeci gücün zorba iradesine dayanmıştı.
1920 yılının içinde Kuzey Kafkasya topraklarını kontrol etmekte zorlanan Sovyet Rusya hükümeti 17 Kasım 1920'de Vladikavkaz'da toplanan "Kuzey Kafkas Temsilcilerinin Olağanüstü Kongresi"nde "Tek ve Birleşik Kuzey Kafkasya"ya özerklik vereceğini ilan etmişti. Ama bir süre sonra ülkenin dizginlerini ele geçiren Sovyet Rusya hükümeti sözlerini tutmadı. "Rusya Merkez İcra Komitesi" 20 Ocak 1921 tarihinde yayınladığı kararname ile Kuzey Kafkasya’yı ikiye bölmüş ve "Dağıstan ve Dağlı Özerk Sovyet Cumhuriyetleri”ni kurmuştu.
Kızılordu’nun 1922 yılının ortalarında tüm Kuzey Kafkasya’da tam hâkimiyet sağlamasından sonra Dağlı Özerk Cumhuriyeti üzerinde yeniden operasyon yapılmış, içi boşaltılarak ortaya parçalanmış ve zayıflatılmış küçük yönetim birimleri çıkarılmıştı. Örneğin; bu operasyon sonucunda tarihi Çerkesya hinterlandı üzerinde 4 yeni özerk birim oluşturulmuştu. 12 Ocak 1922’de Karaçay- Çerkes Özerk Bölgesi, 16 Ocak 1922’de Kabardey- Balkar Özerk Bölgesi, 27 Temmuz 1922’de Adige Özerk Bölgesi ve 4 Eylül 1922’de Şapsığ Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştu. Şimdi 25. yılı kutlanan Adige Cumhuriyeti’nin temelleri 27 Temmuz 1922’de oluşturulan Adige Özerk Bölgesi’dir. Adige Özerk Bölgesi’nin statüsünün değişmesi “Cumhuriyet” olabilmesi için 1990 yılına kadar beklenmesi gerekmişti.
Sovyetler Birliği’nin yıkılma sinyalleri verdiği 1980’li yılların ortalarından itibaren Sovyet bürokrasisi ülkeyi çöküşten kurtarmak için “Yeniden Yapılanma - Perestroika” ve “Açıklık - Glasnost” politikalarını uygulamaya başlamıştı. “Yeniden Yapılanma - Perestroika” politikaları ülkenin sosyo-politik alanını yeniden oluşturmak amacını taşıyordu ve eski totaliter sistemin aralanan kapısından sıyrılan daha fazla özgürlük ve demokrasi taleplerinin baskısı ile siyasi reformlar yapılmaya başlanmıştı. Sosyo-politik alandaki bu yeni atmosfer, Baltıklardan Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya kadar olan tüm Sovyet Rus nüfuzu altındaki coğrafyada, milliyetçi akımları “özgürlük”, “egemenlik” ve “bağımsızlık” talepleriyle harekete geçirmiş ve halk hareketleri kurulmaya başlanmıştı.
Tüm Kuzey Kafkasya’da olduğu gibi kadim Çerkesya topraklarının 1/3’ü üzerinde kurulu 4 yönetim biriminde de “Adige Xase”ler en etkili halk hareketleri olarak ortaya çıkmışlardı. “Adige Xase”ler ve bölgedeki diğer halk hareketleri (Aydgılara, Bart vb.) sadece kendi yönetim birimlerinin problemleri ile değil tüm Kuzey Kafkasya’nın problemlerini birlikte çözmek için de harekete geçmiş ve 25-26 Ağustos 1989 tarihinde Kafkas Dağlı Halkları Birliği’ni kurmuşlardı. KDHB, yıllarca örselenmiş ulusal kimliklerini onarmak, uğradıkları tarihsel haksızlıkların düzeltilmesini sağlamak için yoğun bir mücadeleye başlamış ve yerel yönetimleri büyük bir baskı altına almışlardı. Bu baskılar hem yerel başkentlerde hem de “imparatorluk” merkezi Moskova’da bir süre sonra sonuç da vermişti.
Adige Özerk Bölgesi Parlamentosu, statüsünü 5 Ekim 1990’da özerk cumhuriyet olarak yükseltme kararı alırken dönemin yerel Komünist Parti sekreteri Carım Aslan’ın da aralarında bulunduğu bazı Adige kökenli milletvekillerinin ret oyu vermesi o dönemin hazin anekdotlarından birisidir. İç ve dış konjonktürel baskılar ve zorunluluklar sonucu ve taktik nedenlerle milliyetçilik rüzgârlarına geçit vermek zorunda kalan Kremlin bürokrasisinin Yeltsin kanadı, Adige Cumhuriyeti’nin kabul edilme işleminde de ağırlığın koymuş ve parlamentodaki Rus çoğunluğunun destek oyları ile oylama parlamentodan geçmişti. Bu onay işlemi daha sonra 3 Temmuz 1991’de Sovyet Rusya Parlamentosu da görüşülmüş ve kabul edilmişti.
Bölgedeki halk hareketlerinin itici gücü ile önemli bir politik otorite kurmaya başlayan KDHB’nin Adige Cumhuriyeti’ndeki etkili temsilcilerinden Adam Huade’nin (AbhazyaGürcistan savaşında şehit oldu.) başkan yardımcılığına seçildiği 3. Kongre, bölge için en kritik toplantılardan birisini, 1-2 Kasım 1991’de Akua(Sohum)’da yapmıştı. Bu kongrede örgütlenme yapısını değiştirerek adını “Kafkas Dağlı Halkları Konfederasyonu”nu olarak güncelleyen KDHB’nin en önemli günden maddelerinden birisi de Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin ve bölgelerinin yeni elde edilen egemenlik hakları idi. Dağılmakta olan SSCB’nin enkazından yeni Rusya Federasyonu ortaya çıkmaktaydı. Bu yeni yapı için bir anayasa taslağı hazırlanmıştı. Gündem maddeleri içinde bu da görüşüldü ve Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin ve bölgelerinin egemenlik haklarını çiğneyen, halk iradesini yok sayan anayasa taslağı 3. Kongre’de ret edildi.
1991 yılının Aralık ayı sonunda SSCB (Sovyetler Birliği) dağılması ve 3 Mart 1992’de imzalanan Rusya Federasyonu “Federasyon Antlaşması” yerel ulusal hareketler için alarm zillerinin çalması demekti. 22 Mart 1992 tarihinde Kuzey Osetya Cumhuriyeti’nin başkenti Terekkale (Vladikavkaz)’de olağan toplantısını yapan Kafkas Dağlı Halkları Konfederasyonu Rusya Federasyonu anlaşmasını bir kez daha ret etti. Tüm cumhuriyetlerin ve bölgelerin parlamentolarına çağrı yapıldı ve “Federasyon Antlaşması”na karşı çıkmaları istendi. Ama maalesef Adigey parlamentosu son yıllarda kazanılan ulusal hakları yok eden “Federasyon Antlaşması”nı Adige halk hareketinin tüm itirazına rağmen destekledi ve imzaladı. (Çeçen-İçkerya ve Tataristan cumhuriyetleri bu anlaşmayı imzalamamıştı.)
Bundan sonraki süreç içinde federasyon antlaşmasına ve federal anayasaya aykırılık gerekçesi ile daha önce konjonktürel gerekçelerle lütfedilmiş nice haklar veya ödünler Yeltsin ve Putin dönemlerinde sessizce geri alındı. Örneğin 2004 Temmuz’unda Adigey Parlamentosu’nun her iki kanadının da aldığı ortak kararla 28 Haziran 1991 yılında Adigey Özerk Bölgesi parlamentosunca kabul edilen “Adigey Egemen Devlettir” deklarasyonu ortadan kaldırıldı. Adigey'in Federal yasalarının uygulanmasından sorumlu başsavcı yardımcısı Andry Fatin 28 Haziran 1991 deklarasyonunun hem Rusya Federasyonu hem de Adigey anayasasına aykırı olduğunu ifade ederek iptal edildiğini söylemişti.
Kaybedilen hukuki haklarla, ulusal politik çabalara karşı yapılan hoyrat, anti demokratik uygulamalarla ilgili daha onlarca örnek verilebilir. Sonuç itibariyle Adigey; bayrak vb. birkaç sembolik değerini bir kenara ayırdığımızda sosyo-ekonomik ve politik olarak içi boşaltılmış, Adigey yöneticilerinin işbirlikçi tavırları ile tabela cumhuriyetine dönüştürülmüştü.
Günümüze kadar gelen bu süreçte Çerkes Kongresi, devletleştirilinceye kadar Adige Xase, vb. sivil toplum kuruluşları halk iradesini yok sayan, bu tür faşizan anti demokratik uygulamalara ve cumhuriyetin ulusal içeriğinin boşaltılmasına, varlıklarını ve etkilerini sürdürebildikleri sürece hep karşı çıktılar. Bugüne kadar ne Adigey içinde ne de Adige diasporalarının bulunduğu ülkelerdeki soydaşlarından gerekli desteği alamadılar. Daha da hazini diaspora örgütlerinin büyük bir çoğunluğu üç maymun taktiğini uygulayarak topu hep taca attı ve olan bitenleri görmezlikten geldi. Daha da hazini; utanılası “anavatan ile ilişkilerimize zeval gelmesin” gerekçesi ile Adigey’in neo-nomenklaturasının değirmenine taşıma su olmayı tercih ederek, onların diaspora kamuoyundaki meşruiyetine pozitif yönde çanak tuttular ve tutmaya da devam ediyorlar...
15.10.2016
Duğ Orhan DOĞBAY