1 AĞUSTOS VATANA DÖNÜŞ GÜNÜ; HAYALLER ve GERÇEKLER!
“1 Ağustos Vatana Dönüş Günü” dolayısıyla gündemimizde tekrar ön plana çıkan “vatana dönüş” olgusunun genel bir panoramasının çıkarılmasında fayda var diye düşünüyorum.
“Vatana dönüş” düşüncesinin kendi tekelinde olduğunu vehmeden, 1908 sonrası diaspora aktivizminin temel motivasyonu olan “vatanın özgürleştirilmesi, bağımsızlık ve vatana dönüş” düşüncesini 1970’li yıllarda ehlileştirerek (Sovyetleştirerek), sığınmacı bir retoriğe hapseden “dönüş tezi”nin de, bugüne kadar realize edilmiş, teoriden uygulamaya geçilmiş ya da en azından teori olarak projelendirilmiş tek bir örneği maalesef yok.
Kosova örneği hariç bugüne kadar bireysel dönüşler dışında bahsedebileceğimiz bir “dönüş hareketi” ne teoride, ne pratikte asla var olmadı.
Yani SSCB’nin dağılıp kapıların açıldığı son 32 yıldan bugüne değişen bir şey yok. Milyonlarla ifade etmekten vazgeçemediğimiz diasporadan bunca yıllık sürede tüm dönenlerin sayısı maalesef birkaç bini geçmiyor. Sanıyorum en iyimser rakamla 3 bin civarı.
Kosova örneği dışında son dönemde bu sayının artmasındaki en önemli unsur yine can güvenliği sebebiyle Suriye’yi terk edip vatana dönen Çerkesler.
Ancak Suriye’yi ilk aşamada terk eden Çerkeslerin gerçek sayısının ne olduğu, kaçının ana vatana döndüğü ve tutunabildiği, kaçının Türkiye’ye veya Avrupa başta olmak üzere diğer ülkelere gittiği konusunda tahminlerin ötesinde net bir veri yok.
Bugün Çerkesya topraklarına Türkiye’den dönenlerin sayısı ise tahminen 700-800 civarıdır.
Kitlesel bir dönüşten bahsedilememesinin altında yatan sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, güvenlik vs tüm sebepler elbette çeşitli başlıklar altında incelenebilir. Ancak geçmişte olduğu gibi bu yıl da “1 Ağustos Vatana Dönüş Günü” vesilesiyle dönüş tezine vurgu yapanların olanca bolluğuna rağmen konu yine duygusal ve milliyetçi temalarla süslü popülist yaklaşımların ötesinde değerlendirilmedi.
Kendilerine abartılı ve yersiz şekilde “dönüş hareketi” diyenlerden hiçbiri bugüne kadar dönüşün önündeki engellere dair ciddi bir çalışma yapmadı.
Onların haricindeki "sözde birkaç milyonluk" diasporada da bunu yapan olmadı; lakin bunda da en büyük etken, –dönüşe muhalif olunmasa dahi- konunun olumsuzluk içeren temalarla işlenmesinin “ana vatanı kötülemek” saikiyle reddedilmesi, tartışılması gereken sorunları öne çıkaranların da daima “ana vatan düşmanı” ilan edilmesiydi.
"Dönüşçüler" klasikleşmiş popülist söylemler haricinde dönüşe ilişkin ciddi bir çözüm önerisi getiremedikleri gibi dönüşün önündeki devasa sorunları dile getirenleri de itibarsızlaştırmayı yeğledi. Toplumdan, sosyo-politik atmosfer başta olmak üzere dönüşün önündeki ciddi engellere, can yakıcı gerçeklere daima göz yumması, kulaklarını tıkaması istendi.
Teslimiyetçilikle başlayıp işbirlikçiliğe kadar uzanan bir çizgide istikrarla yol alan "sözde dönüş hareketi"nin mensupları 70’li yıllardan beri belki yüzlerce kere çeşitli mecralarda "dönüşçülüğün" tarihçesini(!) yazdı; bu konuda atılmış somut bir adıma, geliştirilmiş somut bir projeye, başarılmış herhangi bir aşamaya imza atmadan, olmayan çabalarını sürekli öne çıkararak kibirlenip durdu. Tarihin sürekli kendileriyle başladığı iddiasıyla daima böbürlenmeleriyle tanıdığımız bu kesimlerin, bugün dahi dönüşçülükten başka bir kurtuluş yolu olmadığını papağan gibi tekrarlamak dışında söyleyebildikleri yeni bir şey de yok!
Lakin sürekli ve sadece “dönün” demek yetmiyor.
Hele dönmeyenleri “Çerkesimsi”, “sürgünümsü” gibi sıfatlarla aşağılayıp, milliyetçi olmamakla suçlamak akıl alır gibi değil.
Oysa dünkü sorun ve engellerin hiçbiri ortadan kalkmadığı gibi her geçen gün daha da arttı.
Putin’in başkanlık koltuğuna oturduğu 2000 yılından itibaren Rusya’nın yavaş yavaş Stalinizm’e yakın bir baskı ve korku cumhuriyetine dönüşmeye başlamasıyla bırakın geri dönüşü, ülkeyi terk edenlerin sayısı arttı. Özellikle gazeteci, akademisyen, kanaat önderi gibi vatana ve sorunlarına duyarlı en üretken kesimler ülkelerini terk etmeye başladı.
Özellikle 2022 Şubat’ında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile birlikte ülkeden kaçışlar çok ciddi rakamlara ulaştı. Eylül’de ilan edilen seferberlik sonrası durum ise hepimizin malumu!
Seferberlik ilanı ile birlikte sadece ana vatandan Türkiye’ye gelen Çerkeslerin sayısı (benim şahit olduğum) birkaç yüzün üzerindeydi. Bunların dışında geldiğinden haberdar olmadığımız daha kaç kişi var bilmiyoruz. Büyük çoğunluk yakın akraba ve arkadaşlarıyla irtibat kurarak şahsi bağlantılarıyla bu yolculuğa çıktığı için bilme şansımız da yok. Bunların bir kısmı oturum almayı başaramadan geri dönmek zorunda kaldı. Büyük bir kısmı Avrupa ülkelerine ulaşmayı başardı. Her zaman olduğu gibi elimizde istatistiki bir veri yok.
Neredeyse hemen her gün ana vatandan Avrupa ya da Amerika’ya gitmek üzere Türkiye’ye gelen gençlerimizle karşılaşıyoruz. Hepsinin ortak şikayeti ekonomik yetersizlik, baskı iklimi, güvenlik endişesi ve haliyle gelecek kaygısı!
Bunlar arasında Kafkasya tarihi üzerine çalışan ancak eserini yayınlama şansı bulamadığı için ülkesini terk etmek zorunda kalan akademisyen ya da akademisyen adayları da var. Ana vatan bu zorlu süreçte en değerli, en verimli, en üretken evlatlarını kaybediyor.
Diğer yandan 2000’lerin başından bugüne kadar Çerkesya ve tüm Kafkasya coğrafyasını başta iş olmak üzere ekonomik sebeplerle terkedip Rusya’nın diğer bölgelerine akın etmiş gençlerin yoğunluğu da malum.
Kendilerine “dönüşçü” diyen romantikler ise tüm bu sorunları masaya yatırıp tartışmak yerine, dün olduğu gibi bugün de görmezden gelmeyi yeğliyor; vatandaki bu olumsuz sosyo-politik atmosfere rağmen yine sadece “dönün” demekle yetiniyor!
Aşağıda Ukrayna’ya askeri harekatın başladığı 24 Şubat 2022 ile kısmi seferberliğin ilan edildiği 21 Eylül 2022 tarihleri arasındaki 7 aylık zaman diliminde gerçekleşen nüfus hareketlerine dair ilginç istatistiki bilgiler yer alıyor:
Kırgızistan Çalışma ve Göç Bakanı'na göre, 2022'nin başından bu yana 760.000 Rus ülkeye girdi ve bunların 730.000'i başka ülkelere gitti.[1]
Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabishvili, 2022'nin başından Ekim ayına kadar 700.000'den fazla Rus'un Rusya'dan Gürcistan'a girdiğini, sadece 100.000'inin kaldığını, 600.000 kişinin buradan başka ülkelere göç ettiğini söyledi.[2]
Kazakistan Çalışma ve Sosyal Koruma Bakanı Tamara Duysenova'ya göre, seferberliğin başlamasından sonra 400.000'den fazla Rus ülkeye girdi. Bunun 320 binden fazlası buradan başka ülkelere geçti.[3]
Rusya Dijital Kalkınma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı, sadece -ülkeden ayrılan- BT uzmanı sayısının yüzbinlerce kişi olduğunu, ayrılanların çoğunun da 40 yaşın altındaki gençlerden oluştuğunu söylüyor.[4]
FSB sınır servisi tarafından yayınlanan verilere göre, Ermenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Moğolistan'a girişte beş yıllık bir rekor kırıldı. Çıkışların zirvesi seferberliğin açıklandığı üçüncü çeyrekte geldi. Sadece Temmuz-Eylül 2022 aylarında 3,5 milyon kişi bu ülkelere gitti.[5] FSB’ye göre 2022'nin ilk çeyreğinde yaklaşık 4 milyon kişi Rusya'yı terk etti.[6]
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından sadece iki ay sonra yani Nisan 2022’de yapılan bir ankette ilginç bir veri karşımıza çıkıyor. Bölgeler bazında yapılan bu ankette “Akraba veya tanıdıklarınızdan biri son iki hafta içinde Rusya'dan ayrıldı mı veya yakın gelecekte ayrılmayı planlıyor mu?” sorusuna yanıt vermeyi reddedenlerin en büyük oranı da Kuzey Kafkasya çıktı.[7]
Varın korku iklimini siz hesap edin!
Diğer yandan askerlik eğitimi dahi olmayan binlerce gencimiz Ukrayna cephesine peşpeşe ölüme gönderildi; hala da gönderiliyor! Ukrayna’da ölen Kafkasyalı sayısının iki bini aştığı bildiriliyor. Bu arada diasporadan ana vatana dönenlere Ukrayna cephesine gönderilmek üzere ilk defa celp emri geldiğini de öğrendik! Bu yeni gelişme çok şeyi değiştirecek gibi görünüyor!
Velhasılı, ulusal bilinci, vatan bilincini, kimlik bilincini, geleceğe uzanabilmeyi, var oluşu, kısaca kurtuluş reçetesini tümüyle “dönüş”e bağlar, lakin bunun önündeki devasa engelleri görmezden gelip hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya devam ederseniz bu saydıklarınızın hiçbiri gerçekleşmeyecektir.
Tüm bu mefhumların salt duygusal-romantik metaforlar eşliğinde propagandasını yapmakla dönüşün gerçekleşeceğini sanmak, popülist söylemlerle yol alınabileceğini ummak yanılgının en büyüğüdür!
Öyle olsaydı şu ana kadar yüzbinlerin vatana dönmüş olması gerekirdi. Son 30 küsür yıldır uyguladığınız bu yöntemle gelinen nokta ortada! Bugün 3 bin kişinin dönüşünü kendilerinin başarısı olarak görüp, göstermeye çalışanlar vatandan ayrılmak zorunda kalan binlerce gençten söz etmemeyi yeğliyor, moral bozmamak bahanesine sığınıp gerçekleri perdeleyerek, hala pembe yalanlara başvuruyor.
70’li yıllarda Sovyet propagandasına hizmet için formüle edip projelendirdikleri, sığınmacı ve teslimiyetçi retorikle başlayıp işbirlikçiliğe kadar vardırdıkları "dönüş tezi" üzerine o günden bugüne hiçbir şey koyamadan aynı soğuk savaş ezberlerini bıkmadan usanmadan tekrar edip duruyorlar.
Oysa Sovyet Rusya bile metodu bilindik propaganda girişimlerine rağmen hiçbir dönemde Çerkeslerin dönüşüne yeşil ışık yakmadı, önünü açmadı. Açmadığı gibi daima engeller çıkardı. 70-80’lerde Ürdün ve Suriye’den dönmek için başvuranları reddettiğine dair bir çok örnek var.
Bugün Rusya Federasyonu’nun Çerkeslerin dönüşüne karşı pozisyonunu daha da netleştirmesine, bırakın kitlesel dönüşü, bireysel dönüşlere bile engel üretmesine rağmen yine sadece “dönün” diyorlar. Dün, “dönün Sovyet insanı olun” diyorlardı, bugün “dönün Rusya insanı olun” diyorlar! Çerkes kalmak, dil bilmek, kültürel kimlik gibi konuları sadece sos olarak kullanıyorlar. Diasporada olanlar kaybediyor ama ana vatandakiler kaybetmiyor“muş” gibi yapıyorlar. Zira artık bu da gerçeği yansıtmıyor; ana vatanda ana dilde eğitimin haftada iki saate düşürülmesine, bunun da seçmeli hale getirilmesine tek ses etmedikleri gibi Rusya ne karar alırsa alsın sorgusuz biat edilmesini vaaz ediyorlar! Bunun adına da “dönüş” ve “dönüşçülük” diyorlar!
Ana vatanımız olduğu gerçeği elbet değişmez ancak Kafkasya artık bir düşler ülkesi değil! Diasporaların yaşadığı hiçbir ülkeden daha refah, daha güvenli, daha özgür, dolayısıyla daha cazip değil!
Dönüşün önündeki devasa sorunları görmezden gelmek, tartışmamak, başını kuma gömmek sadece sorunlar yumağının artmasına hizmet ediyor.
Bugün ilgili devletler Çerkeslerin dönüşü için gerekli tüm ekonomik, siyasi, sosyal adımları atsalar dahi yarın Rusya’nın en ufak bir terslik durumunda tüm alınmış kararları bir çırpıda çöpe atmayacağının da hiçbir garantisi yok.
“Rusya demokratikleşirse” diye bekleyenler var. Demokratikleşmeyecek! Bu gerçekleşse dahi kısa süreli olacak. Tıpkı Sovyetler dağıldığında ilk şaşkınlık atlatılana kadar olduğu gibi. Zira Rus imparatorluk aklı ve geleneği, derin Rusya’nın kodlarına en kısa zamanda dönüş yapma kabiliyetine, iradesine ve isteğine her daim sahip.
Diğer yandan sosyo-kültürel ve sosyo-politik gerilemenin yanı sıra yakın dönemde Timur Kuashev, Tsıpıne Aslan, Anna Politkovskaya, Natalya Estemirova vd suikastler; Ğuaşo Ruslan’ın sürgün duası sebebiyle yargılanması; “Xabze Xase” başkanı Martin Kochesoko’ya kurulan ahlaksızca kumpas ve ardından tutuklanarak yargılanması ve baskılardan yılıp ülkeyi terketmek zorunda kalması; Kabardey-Balkar Beşeri Araştırmalar Enstitüsü akademisyenlerinin uğradıkları yoğun baskılar; aralarından değerli akademisyen Aslanbek Merzey’in ülkeyi terketmek zorunda kalması ve benzeri can yakıcı konular ve örnekler halen hafızamızdaki canlılığını koruyor.
Yeri gelmişken söyleyelim; Kabardey-Balkar Beşeri Araştırmalar Enstitüsü akademisyenlerinin başına gelenler hakkında dönüşçülüğün başını çekenlerden bazılarının “onlar da rahat dursalardı” benzeri yorumları, baktıkları pencerenin kimin avlusuna açıldığı konusunda herhangi bir şüpheye yer bırakmıyor.
Daha geçtiğimiz yıl genel seçimlerde milliyetini “Çerkes” genel adıyla değil “Kabardey” olarak yazdıracağını beyan eden Dünya Çerkes Birliği başkanı Hauti Sohrokov’la skandal bir röportaja imza atan kadın blogger ve programcı Asiyat Yismel’i hatırlarsınız. Yaptığı röportajda Hauti Sohrokov’un inanılmaz şekilde hakaret ve aşağılamalarına maruz kalan Asiyat Yismel ile birlikte “Жылэбзэ” STK başkanı Zaur Jemukhov, Hauti Sohrokov’u eleştiren yayınlar yaptıkları gerekçesiyle kolluk kuvvetlerince hukuk dışı şekilde ifade vermeye bile çağrıldı.[8] Hauti’yi eleştirmek bile başlı başına bir baskı sebebi!
Dolayısıyla hak ihlalleri listesi hayli kabarık böyle bir Rusya’nın demokratikleşeceğini sanmak, Çerkeslerin ana vatanlarına dönüşüne dair çare olacağını ummak hayal ötesi bir durum!
Zira “dönüş”ün önündeki asıl engel bizzat Rusya’nın kendisidir! Nasıl mı? Günümüzden örneklerle anlatalım!
Dönüş yapılacak bölgede tüm sosyolojik şartların cazip olduğunu varsaysak bile “ana vatana dönüş” dendiği vakit ilk akla gelen şey vatandaşlık alabilme imkanıdır.
Kendilerine “dönüşçü” diyenlerin asla ve asla üzerinde durmadığı, dönüldüğü vakit dönenlere altın tepside vatandaşlık ve pasaport takdim ediliyormuşçasına tavır takındıkları bu işin aslı hiç de anlatıldığı gibi değil!
Öncelikle belirtelim ki vatandaşlık alabilmek için sadece 5 yıl oturum şartının artık pratikte hiçbir hükmü kalmadı. Rusya vatandaşlığı edinme yasalarının dışında yerel cumhuriyetlerde ikinci resmi dil olan yerel dili yani ana dili bilmenin bile artık bir ayrıcalığı yok. İlk ve en önemli şart iyi derecede Rusça bilmek! Bir kez daha yazalım; "Rusça"!
Vatandaşlık başvurusunda bulunan kişinin her halükarda Rusça dil kursunu bitirip sertifika alması, sonrasında dil komisyonuna girip sınavdan başarıyla geçmesi gerekiyor. Ancak bu da öyle göründüğü gibi kolay değil! Özellikle son birkaç yıldır uygulama basit bahanelerle ciddi şekilde zorlaştırıldı. Zira komisyona girildiğinde sadece dil seviyesi değil, yeni merkezi yasayla getirilen değişiklikle birlikte “Rusya tarihi” de soruluyor. Bu da yetmiyor; Rus milli marşını ezberden okumanız isteniyor. Bunu da atlatırsanız sıra özel ve zorlu kişisel sorulara geliyor. Sizin ve yakınlarınızın Rusya aleyhine bir tutumları veya söylemleri olduysa zaten geçmiş olsun!
Tüm bu aşamalardan başarıyla geçseniz dahi komisyona belli bir miktar rüşvet vermeden dosyanızın sonuçlanma -vatandaşlık alma- ihtimali sıfır.
Vatandaşlık sınavlarına girip tüm bu zorlu süreçleri bire bir yaşayan kişilerden edinilen yukarıdaki bilgiler dışında, belirttiklerine göre son üç yılda Adigey’de vatandaşlık alabilen kişi sayısı iki elin parmaklarını bile bulmuyor!
İşin daha da acı tarafı, bu durum ne yerel “Xase”lerin ne de “bürokratların” umurunda! Talimatların dışında hiçbir inisiyatif almadıkları gibi baskılar sebebiyle sorunları dile getirmekten bile korkuyorlar. Korktukları için de yardım etmek şöyle dursun, çeşitli mazeretleri ilk onlar öne sürüyorlar!
Yakın tarihte yaşanan ve aşağıda aktaracağım bir vatandaşlık başvurusu girişimi, konuyla ilgili gerçeklerin ve durumun vahametinin anlaşılması için iyi bir örnek olacaktır;
Şubat 2023’de yaşanan Maraş depremine Göksun’da yakalanan ve ikinci kez her şeylerini kaybeden Suriye Çerkeslerinden yaklaşık 100 kadar sığınmacıyı Konya'daki “Adıge Dil Derneği” sahiplenmiş ve yaklaşık 3 buçuk ay boyunca (102 gün) misafir etmişti.
Bu Adıgelerden 15 aile toplam 72 kişinin ana vatana dönüş için talepte bulunması üzerine gerekli girişimlere başlandı. Hazırlanan tüm dosyalar, Adigey Cumhuriyeti’nin ilgili birimleriyle gerekli görüşmeleri yapmak üzere bir temsilci ile gönderildi. Bazı yerel Adıge Xase temsilcileri dahil, cumhuriyetin üst düzey yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirildi.
Bu 72 kişinin pasaport bilgileri ve Türkiye'deki oturum belgeleriyle birlikte Adigey’e dönüp yerleşme isteklerine dair 9 Mart 2023 tarihli “Talep Mektubu” bu üst düzey bürokratlara ulaştırılarak kendilerinden sürece yardımcı olmaları, konunun ve dilekçenin Adigey Cumhuriyeti Başkanı Kumpil Murat’a ulaştırılması istendi.
Adigey Cumhuriyeti Milliyetler ve Yurttaşlarla İlişkiler Komitesi Başkanı Shkhalakhov Asker’le dahi görüşüldü. Ancak tüm görüşmelerde olduğu gibi onun iyi niyetli olduğunu düşünmek istediğimiz yaklaşımı da çare olamadı!
Rusça bilme konusu başta olmak üzere genel vatandaşlık yasası, ilgili mevzuatlar ve uygulamalar bahane edilerek hiç kimse sorumluluk alıp konuyu üst birimlere taşımak bile istemedi.
Nihayetinde tüm girişimler sonuçsuz kaldı ve aylar süren süreç hayal kırıklığı ile sona erdi.
Çaresizce geri dönen “Adige Dil Derneği” yetkilileri, herhangi bir beklentileri olmadan, olumlu dönüş alabilme şanslarının % 1 bile olmadığının bilinciyle, sırf "tarihe not düşmek” adına, 72 kişinin her biri için ayrı ayrı Rusya Büyükelçiliği’ne dilekçeyle başvuru yaptı.
Biz de bu vesileyle hem bu konuyu hem de “Adıge Dil Derneği”nin bu konudaki çabasını tarihe not düşmüş olalım!
Kısaca aktardığım bu örneklerden de anlaşılacağı üzere hiçbir şey kendilerine dönüşçü diyenlerin anlattığı gibi güllük gülistanlık değil!
“1 Ağustos Vatana Dönüş Günü”nü şaşaalı törenlerle kutlayan bu kesimlerin pembe yalanlarına kananlar, varlarını yoklarını harcayıp sonunda büyük hayal kırıklığı yaşamaktalar! Bu insanların vebali ise bunların zerre umurlarında değil!
Diğer yandan bireysel olarak vatana dönüp büyük zorluklara göğüs gererek vatandaşlık alınsa dahi bunun da bir garantisi yok!
Nitekim vatana dönüp yerleşen isimlerden biri olan Koble Muammer Canıdemir’in vatandaşlık aldıktan tam 21 yıl sonra başına gelenler de hepimizin malumu.
1997 yılında vatandaşlık başvurusu sırasında güya belirttiği adreste ikamet etmediği gibi uydurma ve komik bir bahaneyle tam 21 yıl sonra 2018 yılında vatandaşlığın iptali istemiyle hakkında dava açılmıştı.
Davayı açan malum birimlerin, kendisine, Türkiye ile Rusya arasında çifte vatandaşlık konusunda imzalanmış herhangi bir anlaşma olmadığını hatırlatarak “aldığın pasaportun taharet(!) kağıdı kadar değeri yok, boşuna ona güvenme, bu iş iki dudağımızın arasına bakar, verdiğimiz gibi geri alırız” şeklindeki sindirme ve yıldırma amaçlı sözel beyanları ise hak kazanılmış vatandaşlığın bile nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu göstermesi açısından ibretlik bir örnek!
Keza Kosovalı Çerkeslerin ana vatana dönüş konusu da birilerinin propaganda malzemesi olarak bugünlere kadar farklı şekillerde anlatıldı.
Toplam 124 kişiden oluşan Kosovalı Çerkeslerin 1998 yılında ana vatana dönüşleri, Mafehable yerleşkesinin inşası gibi konuların tamamen devlet desteği ile gerçekleştirildiği, bir şehir efsanesi olarak günümüze kadar geldi.[9]
"Yugoslavya Adıgeleri, Çerkesleri süren Çarlık Rusyası'nın mirasçısı Rusya Federasyonu'nun politik ve ekonomik yardımları sonucu Anavatana getirilmişti” [10] gibi anlatılarla bu şehir efsanesi yaygınlaştırıldı.
Aşağıdaki açıklama da DÇB başkanı Hauti Sohrokov’un bu yıl ki “dönüş günü” kutlama mesajından:
"…Rusya Federasyonu yönetiminin bu en önemli sosyo-politik olaya aktif ve etkin katılımı, sadece ülkemizin uluslararası prestijinin artmasına katkıda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda Adigelerin (Çerkeslerin) atalarının topraklarına dönüş sürecine de şüphesiz bir ivme kazandırmıştır. …Devlet yetkilileri, anavatanlarında başarılı bir sosyal uyum ve iyi bir yaşam için onlara elverişli koşullar sağlamak için çok şey yapıyor..."[11]
Oysa tüm bu anlatıların aksine Kosovalı Çerkeslerin dönüşünde, sadece Moskova’dan uçak tahsis edilmesi, Mafehable köyü arazisinin tahsisi ile elektrik, gaz, su şebekeleri ve telekomünikasyon gibi altyapı hizmetleri dışında devletin tek kuruş finansal katkısı olmamıştır. Mafehable yerleşkesi tamamen işadamları ve gönüllü hayırsever soydaşlarımızın finansal katkıları ile inşa edilmiştir.
Süreci kısaca anlatalım;
Kosovalı Çerkeslerin Yugoslavya’daki iç savaş öncesinde başlayan politik ve sosyal değişimlerin de etkisiyle geri dönüş talepleri zaten vardı. UNPO ve BM Göç Komitesi üzerinden sürdürülen çalışmalar, Kazanuko Eduard ile Kosova Adıgeleri temsilcisi ve ana vatana dönen grubun başkanı Tsey İshak tarafından yürütüldü. İç savaşın başlaması bu süreci hızlandırdı. Yaygın kanının aksine konu devlet organları tarafından "bakarız-yaparız-ederiz" tarzı klasik oyalamalarla sürekli savsaklandı.
Hatta bir dönem Dünya Çerkes Birliği'nde sert tartışmalara rağmen konu tamamen gündemden çıkarılıp sümenaltı edilmeye bile çalışıldı.
Nihayet 25-28 Haziran 1998’de Krasnodar’da yapılan ve başkanlığa Boris Akbaşev'in seçildiği IV. Dünya Çerkes Birliği (DÇB) Kongresi öncesinde ve sırasında sürecin takipçisi duyarlı kişilerin bireysel çabaları, özellikle Açumiz Ruslan, Kazanuko Eduard, Hatajuko Valery, Aslanbek Mirzoyev vb gibi isimlerin yoğun baskıları, Nihat Bidanuk'un anılan kongrede gündem dışı söz alarak konunun savsaklanmasını sert biçimde eleştirmesi ve "ya siz bu işi düzgün şekilde yaparsınız ya da halk olarak biz gereğini yaparız" şeklinde sert çıkışı ile zorlamayla da olsa dönemin Adigey Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Carım Aslan’ın ciddi şekilde devreye girmesi sağlandı.
Kongre'de, Kosova’da savaş tehlikesi altındaki Adıgelerin bir ana önce Adigey’e getirilmesi için yapılan yoğun çağrılar ve baskılar üzerine "çalışmaları izlemek ve hızlandırmak üzere bir komisyon görevlendirme" kararı alındı. Nihayetinde Carım Aslan’ın inisiyatif almasıyla konu federal seviyeye taşınabildi. Carım'ın Yeltsin ile görüşmesi sonucu federal merkezin desteği de alındı.
Fakat tüm anlatıların aksine finansal herhangi bir katkı içermeyen bu destek sadece uçak tahsisi ile vatandaşlığın kabulü ile sınırlı kaldı. Yerel yönetim ise önce Maykop'ta geçici barınma ve sonrasında Mafehable yerleşkesinin arazi tahsisi ile altyapı çalışmasını üstlendi.
Bunun dışında özellikle finansal konularda bir devlet katkısından söz etmek mümkün değil. Mafehable evleri, Açumiz Ruslan başkanlığında oluşturulan “Geri Dönüş Fonu” üzerinden tamamen yardımsever iş insanları ve ana vatan ve diasporadaki tüm Çerkes halkının destekleri, yardımları ve finansal katkılarıyla inşa edildi.
Dileyenler bu konuda, 2014 yılında ülkeyi terkedip Avrupa'da yaşamak zorunda bırakılan Açumiz Ruslan'dan, 2000 yılında onun gibi ülkesini terkedip Abhazya'da yaşamak zorunda kalan Kazonuko Eduard'dan, Kosovalı dönüşçülerin önderliğini yapan ve 2000 yılında uğradığı faili meçhul(!) saldırıda öldüresiye darp edilen Tsey İshak’tan detaylı bilgi edinebilirler.
Tüm bu süreçte hatırlanması gereken en önemli detay ise; samimiyetle ve fedakarca çalışan ve çabalayan bütün bu insanların süreç içerisinde fiili baskılarla karşı karşıya bırakılmaları, 2000 yılındaki DÇB operasyonu ile tamamen pasifize edilmeleri ve bu başarının tamamen tiyatro oyuncularına(!) kalmasıdır. O günlerde büyük fedakarlık yapan bu insanların neredeyse tamamı bugün hukuki ve finansal sorunlarla baş başa bırakılmış, ya ülke dışına çıkmak zorunda kalmış ya da tamamen susturulmuşlardır.
Burada şunu da vurgulamak gerekir ki; tüm tarih anlatıları, Kosova Çerkeslerinin dönüşüne dair tüm başarıyı Carım Aslan’a ve uçak tahsisi dışında katkısı bulunmayan Rusya Federasyonu'na havale etmektedir. Bu durum, o süreçte fedakarca çabaları hafızalarda yer etmiş yukarıda saydığımız ve sayamadığımız nice vatansever insanımıza büyük haksızlıktır! Bunun altını özellikle kalın harflerle çiziyorum!
Nitekim bu insanların devlete rağmen sürecin başarıya ulaşmasındaki büyük payları, ironik de olsa 1998’deki DÇB kongresinden itibaren yavaş yavaş, 2000’deki DÇB kongresinde tamamen tasfiye edilmelerinin altında yatan sebeplerin de başında gelmektedir.
Bu anlatılarda devletin olmayan katkılarının sürekli öne çıkarılmasına rağmen durum hiç de öyle değildir.
Yine aynı şekilde Suriye’deki iç savaş sonrası ana vatana dönüş yapan Suriyeli Çerkeslerin gelişinde, yerleşmesinde ve barınak temininde de yine aynı şekilde devlet kurumlarının tek kuruş katkısı bulunmamaktadır.
Suriye’deki iç savaş sonrasındaki süreçte yaklaşık 3000 civarı Çerkes ana vatana geldi. Adigey’de tahmini yaklaşık 1500 kişi, Kabardey-Balkar’da yaklaşık 1000 kişi, Karaçay-Çerkes’de de yaklaşık 100 kişi kadar Suriyeli Çerkes dönüşçü yaşıyor. Yaklaşık 10 yılda bunların ancak yarısı vatandaşlık alabildi. Tahmini 400-500 kişi tutunamayıp geri döndü ya da başka ülkelere gitmek zorunda kaldı.
Bugün Penexes’de 29 aile, Afepsıp’ta 2 aile, Pseytuk’da 1 aile olmak üzere toplam 32 Suriyeli dönüşçü aile (yaklaşık 180 kişi) yaşamakta. Bu dönüşlerin tamamı organize değil bireysel çaba ve girişimlerle gerçekleşti ve tamamen buralarda yaşayan hayırsever Çerkesler tarafından toplanan ayni ve nakdi yardımlarla inşa edilen evlere yerleştirildiler.
Bu dönüşlerde, izlenmesi gereken prosedür dışında ne merkezi ne de yerel devlet kurumlarının pozitif bir bürokratik desteği bulunmadığı gibi hiçbir finansal katkısı da olmadı. Her şey tamamen Çerkes halkının destek ve yardımlarıyla yapıldı ve yapılıyor.
Tüm bu aktardıklarımdan sonra, “peki ne yapmalı, ne öneriyorsun, bu işin başka çaresi mi var?” diye soranlar olacaktır haklı olarak!
Maalesef hiçbir çaresi yok! “Dönüş”e dair tüm umutlar ve yetkiler Rusya’nın inisiyatifinde kaldığı sürece kitlesel “dönüş” asla ve asla gerçekleşmeyecek bir düştür. Dün de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte de böyle olacak! 32 yıldır olduğu gibi!
Zira "Vatana Dönüş"ün önündeki en büyük engel bizzat Rusya'dır!
Sözün özü;
Yukarıda anlattığım örneklerin dışında bugün ana vatandan kaçmak zorunda bırakılan binlerce insanımız olduğu gerçeği orta yerde dururken, kuru kuruya “dönün!” demenin bir karşılığı olmadığı gibi, “dönüş” için Rusya’ya bel bağlamanın da ayıyla bilek güreşi yapmaya kalkmaktan bir farkı yok!
Gerçeği reddetmek veya kaçınmak yerine, yüzleşmek ve buna uygun hareket etmek, daha sağlıklı ve bilinçli bir toplumsal yaklaşıma yardımcı olacaktır.
Hiçbir zaman siyasi bir proje olamayan “dönüş” daima bireysel bir tercih alanı olarak kaldı. Zira “dönüşçülük” tezi, siyasi ve sosyolojik gerçeklerden kopuk kurgulanmasının ötesinde, sömürgecinin belirlediği “mevcut siyasi sisteme” eklemlenmeyi, tamamen ona teslim olmayı ve verdikleriyle yetinmeyi maharet sayıp önermek dışında ana vatanın geleceğine dair herhangi bir irade beyanı, talep veya söylemi asla içermedi. Olumsuzluklara da daima gözlerini kapadı, toplumu pembe yalanlarla aldatmaya devam etti; hala da ediyor!
Tek çözüm özgür bir devlete sahip olmaktır!
Tüm Kafkasya özgür olmadan Çerkesya özgür olamayacağı gibi, Çerkesya özgür olmadan kitlesel bir “dönüş” de asla gerçekleşemez! Kendi kararlarını kendi alabilen özgür Çerkesya, diasporadaki vatandaşlarına geri dönüş olanaklarını sunmadan, bu dönüş bir “düş” olarak kalmaktan asla kurtulamaz!
Tek çözüm özgür bir devlete sahip olmaktır!.. Ancak bu sayede kuru propagandadan, klişe sloganlardan medet ummayı bırakır, uzman ve profesyonel kişi ve kuruluşlarca hazırlanacak bilimsel yol haritaları oluşturabilir, dönüşle ilgili müspet bir ilerleme kaydedebilir ve sonuç alabiliriz. Bu çalışmayı başlatacak irade ve imkana da ancak bu sayede kavuşabilir, kitlesel bir dönüşe hazır olabiliriz.
Bundan başka her yol ve öneri, kuru gürültüden ibaret kalmaya mahkumdur!
Bu vesileyle; her şeye rağmen zamanında fırsatları iyi değerlendirip tüm zorlukları da göğüsleyerek vatana bireysel dönüş yapan ve orada tutunan bir avuç insanımıza da minnetlerimi ve saygılarımı sunuyorum...
Nail Sönmez
22.08.2023
Dipnotlar:
[1] https://24.kg/vlast/247826_...
[2] https://theins.info/news/256942
[3] https://theins.info/news/257446
[4] https://www.sibreal.org/...
[5] https://novayagazeta.eu/...
[6] https://www.sibreal.org/a/fsb-...
[7] https://russianfield.com/region
[9] "1 Ağustos 1998, Cumhuriyetlerimizin, derneklerimizin ve Federasyonlarımızın yoğun çabaları ve Rusya Federasyonu'nun desteği ile Kosova'dan 124 Çerkes'in Mıyequape'ye, tarihi vatanımız Çerkesya'ya getirildiği gündür..." https://www.infocherkessia.com/tr...
Bir başka örnek: H. Yaşar Nogay, "Adığe Cumhuriyeti yönetimi, başta Cumhurbaşkanı Carım Aslan’ın girişimleri ve Boris Yeltsin Yönetimindeki Rusya Federasyonu devletinin desteği ile, Kosova'daki Adiğelerin ana vatana dönüşleri gerçekleşti..." http://cherkessia.net/...
[10] Nart Dergisi, Kaffed Yayını, Sayı: 56, Temmuz-Ağustos 2007, sf: 16-19.