DEVLETSİZLİK

 

Var olan tüm sosyo-kültürel sorunlarının temel kaynağı "devletsizlik" olan bir toplum, "devletleşme ideali" dışındaki bütün yolları, bütün alternatifleri çözüm sanıyorsa orada büyük bir problem var demektir.

Oysa bu dünyada başınıza gelebilecek en kötü şey devletsizlik!

Devletiniz yoksa bir geleceğiniz yok!

Devletiniz yoksa yarınlara aktaracağınız bir tarihiniz, kültürünüz, diliniz yok.

Devletiniz yoksa siz yoksunuz!

Sömürgeci bir devlet gelip ülkemizi işgal etmiş, bizi soykırımdan geçirmiş, topraklarımızı elimizden almış, hür dağlarımızdan, ovalarımızdan sürgün etmiş; tarihimize el koymuş, ekonomik kaynaklarımızı, kültürümüzü, dilimizi, geleceğimizi elimizden almış.

Böyle bir durumda kim, hangi vicdan sahibi kalkıp bu mevcut statükonun devamını talep edebilir? Hangi akıl sahibi, hangi namus sahibi, hangi şerefli insan bunu kabul edebilir?

Bugün yeryüzünde senden daha berbat durumda neredeyse hiçbir millet yok! Her coğrafyada yaşayan o bölge halkının kendi devleti var. Afrika’nın sömürgeleri bile özgürleşip devletlerini kurdular.

Arapların 20 küsür devleti var.

Düşün!.. Senin niye yok!..

Özgürleşme, devletleşme adına yüz yılda bir ele geçen tarihi fırsatları değerlendiremedik. Sovyetler dağıldığında tam 15 ulus savaşmadan, tek bir kurşun dahi sıkmadan bağımsız devletlerini kurdu. Biz ise tekrar işgalcinin tutsağı kaldık...

Düşün!.. Neden?..

Ana vatanını özgürleştirmeyi hedeflemeyen, özgür ana vatanından beslenemeyen hiçbir halkın yaşam şansı yok. Bugün içinde bulunduğumuz yoksunluk durumundan kurtuluşun tek bir reçetesi var:

Devletleşmek!..

Bunun dışında gerçekçi hiçbir çözüm yok!..

Dilin, kültürün, geleceğin, kısaca varoluşun tek anahtarı budur!

Bu ideali çabalarının odağına, tam merkezine almayan hiçbir hareketin, hiçbir söylemin, hiçbir projenin sorunlarımıza reçete olma şansı yok.

Mahalle muhtarı kadar yetkisi olmayan göstermelik yerel yönetim birimlerini işaret edip “kendi devletimiz var” diyenlere kanma!

Bunu söyleyenler seni de kendileri gibi, tıpkı o “kâğıt üstündeki yönetimler” gibi işgalcinin kölesi yapmak istiyor! Aldanma!

Seni de kendisi gibi köleliğe teşvik eden sözde diplomasi üstadları, bırakın siyaseti, hayal bile satacak durumda değil.

Geleceği ve varoluşu sözde “demokratik Rusya” içerisinde arayan hiçbir projeye, hiçbir söyleme aldanma! Yokoluşun tek müsebbibini, varoluşun yegâne yoluymuş gibi pazarlayanların, seni de köleleştirmekten başka amacı yok!

Bugün senin geçmişini, bugününü ve geleceğini işgalci gücün politikaları belirliyor. Onun kurduğu statükoyla sorunsuz bir ilişki kuran, kendilerine biçilen rol dışına çık(a)mayan sözüm ona “kanaat önderleri” toplumu temel ideallerinden uzaklaştırmak için çabalıyor.

Ürettiği bilgi ve ortaya çıkardığı sosyal-siyasal atmosfer ile eksiksiz bir bütün olarak çalışan sömürgecilik sistemi seni ülkesiz, devletsiz, tarihsiz bıraktığı gibi, eninde sonunda seni de yok edecek. Satın aldığı içimizdeki bu ruhsuzlarla zihinleri çoktan ele geçirdi bile! Onun oluşturduğu statükoya seni mahkûm edenler, seni de işgalciye yarayan bir düşünce evrenine hapsediyor. İzin verme!

Şahsi ikballeri, üç kuruşluk makam ve protokol hevesleri uğruna ruhunu satan, halkının celladına onursuzca yaltaklanan, kendi çocuklarının ölüme gönderilmesini bile “Rusya’nın çıkarları adına” gerekli görüp kutsayacak kadar soysuzlaşan içindeki satılmışları lanetle ve tarihin çöplüğüne at!..

“Kültürel kimliğimizi muhafaza ederek kendimizi koruyabileceğimize” dair saflıkla dahi açıklanamayacak lafazanlık, Rusya’nın arzuladığı “vesayet projesi”ne eklemlenmeyi marifet sayan klasik dönüş tezi, diasporanın tarihi hakları, emelleri ve iddiaları ile hiçbir zaman paralellik göstermemiştir.

Tüm vesayet projelerini, halihazırdaki statükoyu, mevcut şemaları ve sınırları, sömürgeci gücün pompaladığı ilkel etnisite ve kabile duygularını, toplumsal-ekonomik-tarihi-kültürel ve psikolojik hiçbir “doğru”ya karşılık gelmeyen “sömürge gerçekleri”ni elinin tersiyle it!

Senin özgürleşmen, bağımsızlaşman ve devletleşmen lazım! Başka çaren yok!

Artık daha fazla vaktin kalmadı!

Bir derdin, bir davan varsa, bir var olma endişen varsa, artık başkaları için değil, kendin için çalış! Kendi çocukların, kendi geleceğin için çalış!

TEMEL AMACIN, SENİ VE HALKINI ÖZGÜRLÜK, BAĞIMSIZLIK VE DEVLETLEŞMEYE GÖTÜRECEK YAPI TAŞLARINI DÖŞEMEK OLMALI!

Artık vatanın değil, dilin değil, seni sen yapan ruhun tehdit altında. Diğer ikisini büyük oranda kaybettik. Ruhunu kaybetme!

Geçmişinle kibirlenmek yerine “neden bugün dünyanın en sefil haldeki milletlerinden biriyiz” diye düşün!.. "Tarih geriye sarmaz", ileriye bak!..

Tüm “Kuzey Kafkasya’nın hür geleceğine” dayanmayan her proje, her açılım, her söylem, hem vicdanen, hem siyaseten güdük kalmaya mahkumdur.

Eğer ortada Kuzey Kafkasya’nın ne tarihsel coğrafyasına, ne büyük siyasal mirasına, ne bugününe, ne de geleceğine ilişkin bir iddia, bir vizyon ve bir misyon yok ise asla prim verme!

Ülkesinin özgürlüğünden bahsedenleri, “devletleşmeliyiz” diyenleri terörize eden, Rusya düşmanı, şucu-bucu gibi yaftalarla yıldırmaya çalışan, efendisine gammazlayan içimizdeki “Rus”lara geçit verme!

Tüm sivil toplum kurumları ele geçirilen, baskılar sebebiyle kafasını dahi kaldıramayan ana vatan insanının gözü kulağı milyonluk diasporada.

Diaspora ise ölüm uykusunda... Artık uyan!..

İşgalci güç tıpkı Sovyetler Birliği gibi çatırdama sinyalleri veriyor. Ukrayna savaşı sonrası ülkede siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik gerilim had safhada. Bugünlerde belki de yeni bir tarihi fırsatın eşiğindeyiz.

Böylesi günler, yokoluşun eşiğine gelmiş bir toplum için basit gündemlerle, gündelik kültürel etkinliklerle, küçük iktidar oyunlarıyla oyalanma günü değil.

Bir varoluş derdin varsa artık bütün enerjinle, bütün ciddiyetinle buna hazırlan!

Zira bu, yokoluşa giden köprüden önce artık son çıkışın...

 

 

 
© KKC 100. Yıl