TÜRKİYE'DEKİ KAFKASYALI SIĞINMACILAR: YASAL STATÜ SORUNU ve MAĞDURİYETLER (*)
Özellikle Birinci Rus-Çeçen Savaşı’yla başlayarak son 30 yıllık süreçte ana vatanlarında maruz kaldıkları yoğun baskılar sebebiyle peyderpey Türkiye’ye sığınan Çeçen, İnguş, Çerkes, Dağıstanlı, Karaçaylı ve benzeri Kafkasyalı göçmenlerin özellikle son yıllarda maruz kaldığı hukuki ve insani mağduriyetler kamuoyumuzun malumu.
Bu mağdurluk durumu, özellikle düzensiz ve yasa dışı göçteki artış ile oluşan sosyo-politik atmosfer sebebiyle 2023 yılı içerisinde had safhaya çıktı. Türkiye’de uzun yıllar “uluslararası koruma statüsü” çerçevesinde ikamet eden, ikamet izinleri belli aralıklarla yenilenerek hayatlarını idame ettiren Kafkasyalı göçmenler bu olumsuz atmosferden fazlasıyla nasibini aldı.
Düzensiz göç ve göçmen kaçakçılığının yalnızca insani bir kriz değil aynı zamanda bir ulusal güvenlik tehdidi olduğu gerekçesiyle özellikle 2023 yılı ortalarından itibaren uygulamaya konan sert tedbirler kapsamında, uzun yıllardır sorunsuz ve yasal şekilde hayatlarını idame ettiren Kafkasyalı sığınmacıların önemli bir kısmı ikamet izinlerinin yenilenmemesi sebebiyle “kaçak göçmen” pozisyonuna düşmüş/düşürülmüşlerdir.
Suriye’de meydana gelen iç savaş sonrasında Türkiye’ye sığınan ve sayıları milyonlarla ifade edilen Suriyelilerin acil koruma altına alınmaları ve bir yasal statü sahibi olmaları adına “geçici koruma” statüsü düzenlenmiştir.
Ancak Kafkasya’da yaşanan çatışmalar ve baskılar sebebiyle uzun yıllar önce Türkiye’ye sığınan ve sayıları 10 bini bulmayan Kuzey Kafkasyalıların bu statüyü elde etmeleri maalesef mümkün olmamıştır.
İkamet izinleri yenilenmediği için yasa dışı göçmen pozisyonuna düşürülen bu sığınmacı grubuna mensup çok sayıda Kafkasyalı göçmen, düzensiz göçteki artış ile birlikte ülkede yükselen yabancı düşmanlığının da etkisiyle güvenlik birimleri tarafından toplanarak Geri Gönderme Merkezleri’ne (GGM) konmuş, bazıları bir yılı aşkın süredir bu merkezlerde tutuklu kalmıştı.
Başlangıçta “misafirhane” olarak adlandırılan GGM’ler, fiziki yapısı, personeli ve sığınmacılara yönelik keyfi muameleler sebebiyle yüksek güvenlikli cezaevlerinden daha ağır koşullar içermektedir.
Göç İdaresi tarafından hakkında sınır dışı kararı alınıp idari gözetim altında tutulan, daha sonra mahkeme tarafından hakkındaki karar iptal edilen sığınmacılar, aynı gerekçelerle tekrar tekrar idari gözetime alınmakta ve GGM personeli tarafından psikolojik baskıya maruz bırakılarak gönüllü geri dönüş evrakları imzalatılıp sınır dışı edilmek istenmektedir.
Avukatların dahi müvekkillerine ulaşamama sorunu başta olmak üzere Göç İdaresi Müdürlükleri ve GGM’lerde tespit edilen ciddi sıkıntılar, özellikle idari gözetim altındaki sığınmacıların maruz kaldığı koşullar ve hak ihlalleri kamuoyunda ciddi tepkilere sebep olmuştu.
Bu hukuki ve insani mağduriyetlerin katlanılmaz boyutlara varması üzerine 2024 Şubat ayı itibarıyla Çeçen Kafkas Muhacirleri Derneği (KafkasDer) öncülüğünde “Muhacirlere Dokunma” temasıyla başlattığımız kamuoyu oluşturma çalışmasının Türkiye kamuoyunda yoğun destek bulması neticesinde konu mecliste grubu bulunan siyasi partilerin gündemlerine girmiş ve bilahare meclis oturumlarına yansımış, böylelikle hükümet ve ilgili kurumlarının dikkatine de mazhar olmuştu.
Bu sürecin sonunda, Rusya’nın baskı ve şiddet politikaları sebebiyle Türkiye’ye sığınmış Kafkasyalı sığınmacıların yine “Rusya’nın baskılarından dolayı” Türkiye’de hukuki statü elde edememelerinden kaynaklı kronik sorunlarını yanı sıra çözüm önerilerimizi ve taleplerimizi devletin ilgili birimlerine ulaştırmayı başardık.
Bünyesinde aynı zamanda sığınmacıların avukatlığını yapan iki hukukçu üyenin de bulunduğu inisiyatif grubumuzca yürütülen diyaloglar sayesinde Geri Gönderme Merkezleri’nde tutuklu bulunan 250 kişiyi aşkın Kafkasyalı sığınmacının serbest bırakılması sağlanmışsa da sorunun kökten ve kalıcı çözümü çeşitli gerekçelerle henüz mümkün olmamıştır.
Görüşmeler sonucunda ve Göç İdaresi Başkanlığı ile kurulan doğrudan iletişim kanalı sayesinde bazı ilerlemeler kaydedilmiş ve belirli ölçüde rahatlama sağlanmış olsa da yasal statü sorununun hala çözülememesi nedeniyle sorunlar can yakıcı şekilde halen devam etmektedir.
Temel Sorunlar
Turizm ikameti, insani ikamet gibi zayıf ve geçici çözümlerden kalıcı sonuç alınamamakta ve sığınmacılar mütemadiyen Göç İdaresi eliyle kaçak durumuna düşürülmekte ve hayattan tecrid edilmektedir. Hukuki statü elde edememe yahut muhafaza edememe problemi sonucu eğitim, sağlık, seyahat, çalışma gibi haklardan mahrum, ev hapsi benzeri hayatlar sürdürmektedirler.
Bu tür yaşamsal problemlerin yanı sıra hem kimliksizlik, hem de Rusya’ya geri gönderilme tehdidi, belirtilen sığınmacı grubunun hayatını derinden sarsan kronik bir problem haline gelmiştir.
Kendilerine tanınan “özel ikamet tezkeresi” imkanının 2014 yılı itibarıyla uygulamadan kaldırılması, mevcut ikametlerinin ise yukarıda izah edilen gerekçelerle kesilmesi ve yenilenmemesi sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerce korunan tüm haklardan mahrum kalmışlardır.
Eğitim Hakkından Mahrumiyet
Kafkasyalı sığınmacıların çocukları, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 26. maddesi ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere bir dizi uluslararası sözleşmeler tarafından tüm modern hukuk devletlerinde güvence altına alınan “eğitim hakkı”ndan mahrum bırakılmaktadır.
Zira yasal statü problemleri sığınmacıların çocuklarının eğitim hakkından mahrum kalmasına sebep olmakta, üstelik ikamet elde edebildikleri dönemlerde okula başlayan çocukların velilerinin çeşitli gerekçelerle ikametlerinin kesilmesiyle okul ile ilişiği de kesilmektedir. Bu durum sığınmacı çocukları açısından ciddi travmalara sebep olmaktadır.
“Kızım 7. sınıfa giderken ikametimizi iptal ettiler. Derslerinde çok başarılıydı ancak ikamet olmadığı için okula alınmayacağı söylendi. Kızım şimdi sürekli biz ne suç işledik ki beni artık okula almıyorlar diye ağlıyor.” (Dağıstanlı Kadın Sığınmacı, 44)
Sığınmacıların çocukları örgün eğitim hakkından mahrum bırakılarak adeta toplumdan soyutlanmaktadır. Bu durum çocuklarının yeterli toplumsal bilince erişmesi için çaba sarf eden sığınmacılarda, çocuklarının toplumdan tecrit olmasıyla kötü emelli grupların eline düşme ihtimalinin artması kaygısını oluşturmaktadır.
Sağlık Hakkından Mahrumiyet
Anayasa’nın 56/1. maddesinde; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” güvencesi ile devlete, sağlık hakkına tüm fertler bakımından saygı gösterme, bu hakkı koruma ve yerine getirme yükümlülükleri yüklemektedir. Sağlık hakkının uluslararası mevzuatta ve ulusal mevzuatta temel dayanakları incelendiğinde, bireylere bu hakkın o ülke vatandaşı olsun ya da olmasın, yani çeşitli nedenlerle uluslararası göç edenler de dahil olmak üzere en temel insan hakkı olması dayanağı ile devletlerin bunu sağlaması zorunluğu vurgulanmaktadır.
Hal böyleyken Türkiye’de ikamet izni edinemeyen yabancıların genel sağlık sigortasından yararlanması mümkün olmamaktadır. Türkiye’de hukuki statü problemi yaşayan Kuzey Kafkasyalı sığınmacılar aşı gibi temel önleyici sağlık hizmetlerinden dahi faydalanamamaktadır.
Özel hastanelerin dahi tedavi için kabulden imtina ettikleri, kabul halinde ise basit tıbbi müdahaleler için dahi astronomik ücretler talep ettikleri gözlemlenmektedir.
2023 yılında Türkiye’de yeterli sağlık hizmeti alamaması sonucunda 3 yaşında sığınmacı bir kız çocuğu vefat etmiştir.
İçlerinde savaş nedeniyle pek çok engelli bireyin de bulunduğu sığınmacıların hukukî statü problemi ile bağlantılı olarak sağlık hizmetlerinden faydalanmaları mümkün olmayıp, tıbbi desteğe ihtiyaç duyan pek çok sığınmacı da bu destekten mahrum kalmaktadır.
Rusya İstihbaratı Kaynaklı G-87 Sorunu
Global güvenlik için son derece önemli bir rol üstlenen INTERPOL’ün uzun yıllardır iki üyesi (Rusya Federasyonu ve Çin) sıklıkla bu kuruluşu amacına aykırı kötüye kullanmakla itham edilmekte ve bu konuda muhtelif ülkelerde ve yine uluslararası mahkemelerde başlatılan pek çok vaka incelemesi bu yöndeki ithamların son derece yerinde olduğunu göstermektedir.
Elbette ki Türkiye karşı karşıya kalacağı tüm siyasi, sosyal tehditleri gözeterek topraklarında barındıracağı yabancılar hususunda ihtiyatlı davranmalıdır. Ancak uygulamada G-87 gibi muhatabını “Yabancı Terörist Savaşçı” olmakla itham eden ağır bir hukuki isnadın altının yeterli hukuki delil ve gerekçeyle doldurulamadığı görülmektedir. Kafkasyalı sığınmacılar özelinde bu kodların daha ziyade Rusya tarafından İnterpol’e yapılan mesnetsiz bilgilendirmeler doğrultusunda verildiği bilinen bir gerçektir.
“İkametimi yenilemeye gittiğimde 8 yaşındaki çocuğumun G-87 kodu olduğunu öğrendim.” (Çeçen Erkek Sığınmacı, 38)
G-87 kodu uygulanan sığınmacıların hiçbir suretle terörle iltisağının bulunmamasına rağmen mağdur edildiği, kronik hale gelen bu probleme dair başlatılan hukuki süreçler neticesinde elde edilen kararlardan açıkça anlaşılmaktadır. Üstelik reşit olmayan küçük çocukların hakkında dahi bu neviden tahdit kodları tanzim edilmesi, durumun gerçeklikle hiçbir bağlantısı olmadığını gözler önüne sermektedir.
Devletin ilgili birimleri bu gerçeği bizden çok daha iyi bilmelerine rağmen G-87 tahdit kodu konmuş yüzlerce sığınmacının hayatı adeta kâbusa dönmüş durumdadır.
Menşe ülke Rusya’nın hakimiyet alanı dışında dahi kendi hallerine bırakmadığı bu mazlumlar, Rusya tarafından halen hedef alınmakta, Interpol’e yahut doğrudan Türkiye’ye yapılan gerçek dışı adlî ve istihbarî dezenformasyonlar ile hayattan tecrid edilmektedirler.
Tam bu noktada şunu özellikle vurgulamakta fayda var; bu insanları diğer göçmenlerden ayıran temel fark, müreffeh bir yaşam ve zenginlik arayışıyla değil, ana vatanlarında yaşam haklarının ellerinden alınması ve ciddi bir yaşam tehdidiyle karşı karşıya kalmaları nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmış olmalarıdır.
Tıpkı dün Osmanlı’ya sığınan bizlerle aynı kaderi paylaşıp, birebir aynı gerekçelerle bu topraklara sığınmak zorunda kalan büyük nüfusun son ve sayısal olarak en küçük halkasıdır.
Kuzey Kafkasyalı sığınmacıların kültürel açıdan Türk toplumu ile son derece yakın olduğu da aşikardır. Osmanlı döneminden bu yana Türk toplumu ile sıkı bağlara sahip olan bu topluluk, ortak kültür ve medeniyet havuzundan beslenmektedir. Sayıları milyonlarla ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı biz Kafkasya kökenlilerin de yakın akrabalarıdır.
Küresel bir güç merkezi olma iddiası taşıyan yeni Türkiye'nin, Kafkas halklarıyla tarihsel kardeşlik bağlarını hiçe sayarak Rusya'nın diplomatik ve istihbarî baskıları paralelinde hareket etmesi düşünmek dahi istemediğimiz bir durumdur.
Ancak gelinen noktada, hukuki statü sorunları sebebiyle toplumdan tecrit ve evlerinde adeta hapis hayatı yaşamaya mahkum edilen sığınmacıların Türkiye’ye duydukları muhabbetleri ve tarihi kardeşlik hisleri adeta baltalanmaktadır.
“Türkiye’ye Osmanlı zamanında gelmiş hemşerilerimizin pek çok derneği var. Buralarda gençlere yönelik faaliyetler oluyor. Çocuklarımızı bu faaliyetlere çok göndermek istiyoruz ama ikametimiz yokken nasıl gidebiliriz? Bir polis çevirmesinde yeniden idari gözetim altına alınmaktan korkuyoruz.” (Çerkes Kadın Sığınmacı, 50)
Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa bile 70 bin Çeçen sığınmacıya tehditkâr durumları sebebiyle mülteci statüsü vererek insani şartlarda hayatlarını idame ettirme olanağı tanırken, müslüman Türkiye’nin sayıları 10 bini bile bulmayan bu sığınmacı toplululuğuna ikamet dahi vermemesi, G-87 tahdit kodu ile yüzlercesini mağduriyete mahkum etmesi açıklanabilecek bir durum değildir.
Sonuç; Kalıcı Çözüm Önerimiz ve Taleplerimiz
Tüm bu sorun ve tespitler ışığında Kafkasyalı sığınmacıların halen devam eden mağduriyetlerinin kalıcı şekilde giderilmesi ve meselenin kökten çözümü şarttır.
Ülkelerine geri dönme ümidi artık kalmamış, vicdan ve hukuk doğrultusunda geri gönderilmesi söz konusu dahi olmayan Kuzey Kafkasyalı sığınmacılara sağlam ve kalıcı bir hukuki statü tesis edilmesi, bu sayede bu kişilerin şeffaf ve temel haklardan faydalanabilecekleri onurlu bir yaşam sürmelerinin temin edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Sayıları 10 bini bulmayan Kuzey Kafkasyalı sığınmacı topluluğun yasal statü sorununun kalıcı olarak çözülmesi için fiilen içinde bulundukları tehditkâr durum gözetilerek yetkili makamlarca yakın geçmişte de uygulanmış olan “Türk Vatandaşlığının İstisnai Olarak Kazanılması” hukuki imkanının ihdas edilmesi yaşamsal önem arz etmektedir.
Uzun yıllardır Türkiye’de yaşayan bu sığınmacıların kendilerinin ve çocuklarının hem insan onuruna yaraşır bir hayat sürmeleri hem de ülkeye katma değer sağlamaları için “İstisnai Vatandaşlık” yegane çözüm yoludur.
Ancak bu süre zarfında kaçak göçmen pozisyonundan kurtulmaları ve hayatlarını insani şartlar altında idame ettirebilmeleri için geçici ikamet izinlerinin bir an önce verilmesi konusunda başvurduğumuz devlet yetkililerimizden bu yöndeki taleplerimizin ivedilikle sonuca kavuşturulmasını beklemekteyiz.
Ve en yakın akrabaları olarak bu mazlumların hem sesi olmaya hem de mağduriyetleri tamamen ortadan kaldırılana dek sürecin takipçisi olmaya ısrarla ve kararlılıkla devam edeceğiz…
Nail Sönmez
14.02.2025
(*) Sizin Gazete'nin 7. Sayısında Yayınlanmıştır.
(**) Sığınmacı ifadeleri, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği ile ortaklaşarak hazırladığımız ve devletin ilgili makamlarına sunduğumuz “Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalı Sığınmacıların Hukuki Statü Sorunu” başlıklı saha raporundan alınmıştır.