"UZUNYAYLA'DAN KAFKASYA'YA" - BİR ÇARPITMA DENEMESİ
Sivil toplum kuruluşlarımızın çeşitli kademelerinde görev almış kişilerin anılarını yazmaları, kamuoyuna yeterince aksetmemiş deneyimlerin ayrıntılarının ya da arka planlarının kayıt altına alınması, gelecek kuşaklara aktarılması açısından önemli ve değerlidir.
Kafdav Yayınları’ndan 2022 yılında piyasa çıkan Hikmet Albayrak imzalı “Uzunyayla’dan Kafkasya’ya" adlı anı kitabı da bunlardan biri.
Aslında ilkokul döneminden başlayıp, lise, üniversite, iş hayatına atılma ve sonrasında Kafkasya serüveni şeklinde kronolojik olarak ilerleyen bölümleriyle bu kitap, anı kitabından ziyade bir otobiyografi hüviyetinde olmuş. Zira yazar hayatının belli kesitlerine yer verdiği kitapta “kendisini” anlatmaktadır. Aktarılan anıların neredeyse tamamında da “özne” kendisidir.
Kitap bu çerçevede düşünülmeli ama aşağıda belirteceğim gerekçelerden dolayı ihtiyatla okunmalı ve mutlaka genel bir eleştiri süzgecinden geçirilmeli.
Kitapta, yazarın kişisel tercih ve değerlendirmeleri olarak gördüğüm ve zihniyet dünyasına yön veren ideolojinin basmakalıp izlerini fazlasıyla hissettiren subjektif yorumlarını birkaç küçük örnekle geçiştireceğim.
Yazarın "Kızıl Ordunun sefil halini görünce buruk bir üzüntü yaşadığını" belirtmesi (s.241); Kafkasyalıların, verdiği özerklik dolayısıyla Lenin’e her zaman minnet duydukları, insanların yaşam tarzından dinin etkisinin kaldırılmasından fazla şikayetçi olmadıkları (s.173); maruz kaldığı bir mafyatik hadiseyi aktarırken de, kendisini tehdit eden kişinin etnik mensubiyetinden hareketle “Çeçen halkına bakışımı çok etkileyen olay” olarak bahsederek dönemin Rusya'sında/Kafkasya'sında neredeyse doğal! hale gelmiş bir hadise üzerinden topyekün “Çeçen halkı”nı töhmet altında bırakması (s.229), yanı sıra sıkı Kemalistlik boyutuna varan Atatürk hayranlığı, Çerkeslerin ve geleneklerinin İslam dini sebebiyle büyük geri düşüşler yaşadığı ve benzeri çokça örnek, mensubu olduğu ideolojinin gölgesini çok fazla hissettiriyor.
O yüzden bu tür subjektif yorumlar, “bilgi” değil “kişisel değerlendirme” kategorisinde olduğundan fazlaca üzerinde durmayıp es geçiyorum.
Asıl okurken beni derin bir hayal kırıklığına sürükleyen “yanlış” ve/veya “kasten çarpıtılmış” tek bir bölüm üzerinde özellikle duracağım.
Kitap ihtiyatla okunmalı demiştim; zira kitabın 194. sayfasındaki “Ruslar, ülke içinde kalmak şartıyla kapsamlı konfederatif haklar önerse de Dudayev bunu kabul etmedi” sözleri ile başlayan, daha sonra da Kalmuk Yura söyleşisindeki (sf: 210-212) yanlış ve çarpıtma bilgilerle devam eden satırlar, kitaptaki diğer anlatıların doğruluğuna ve güvenilirliğine büyük gölge düşürmüş!
* * *
Yazar ana vatanda bulunduğu bir sırada, tüm Çerkes dünyasının derin saygı duyduğu bir şahsiyet olan Kalmuk Yura ile yüz yüze görüştüğünü beyan ediyor ve bu görüşmede Kalmuk Yura’nın, tarihi bir dönemi simgeleyen ve birinci Rus-Çeçen Savaşı’nın başlangıcından birkaç gün öncesinde gerçekleşen Cahar Dudayev’le görüşmesinin detaylarını kendilerine şu şekilde anlattığını aktarıyor;
“Yeni anayasamıza göre federal sistemi oturtmada merkezi hükümetle ilişkilerde hâlâ sorunlarımız vardı. Tataristan ve Çeçenistan henüz yeni sistemi kabullenmiyordu. Tatarlar daha geniş ekonomik özgürlükler peşinde, Çeçenistan ise bağımsızlıkta ısrar ediyordu. Çeçen lider Dudayev bağımsızlıktan asla taviz vermiyor, bu konuda savaşmaktan korkmadığını haykırıyordu. Görüşmeler devam ederken Başkan Yeltsin Başkanlar Kurulu'nu acilen topladı. "Genelkurmay başkanlığı ve istihbarattan raporları aldım, Çeçenistan'a askeri müdahalede bulunacağız kararnameyi imzaya açtım," dedi.
Söz aldım; "bu anayasayı hazırlayan kurulun başkanı benim. Anayasa profesörü olarak konuşuyorum. Ordunun Parlamento kararı olmadan federal bir cumhuriyete müdahale hakkı yoktur. Anayasal suç işlemiş oluruz" dedim. Yeltsin sinirlenerek "sorumluluk bana ait imzalamak istemiyorsanız yapacağınızı biliyorsunuz" dedi.
Beni bakanlıktan almakla tehdit ediyordu ama devam ettim. "Bana beş gün müsaade edin Dudayev'le yüz yüze görüşeceğim. İkna edemezsem gerekeni yaparım," cevabını verdim. Bazı üyelerde beni desteklediler. Yeltsinde kabul edince toplantı sona erdi. Gece özel bir uçakla Nalçık'a gittim. Nalçık'da bulunan Dağlı Halklar Federasyonu başkanı Yuri Şenibov'un Dudayev ile iyi ilişkileri vardı. Durumu anlattım. Hemen yola çıkarak gizlice Grozni'ye gittik. Onbir saat boyunca Dudayev'i savaştan vazgeçirmeye çalıştım. Çeçenistan'a anayasada olmayan genişletilmiş siyasî ve ekonomik haklar verileceğini, sadece Rusya sınırları ve bayrağını tanıyarak ülke içinde kalmasını diğer bütün uygulamalarda tam bağımsız olacağını, bir ayrılığın diğer federal cumhuriyetlerde de ayrılıkçı unsurları tetikleyeceğini uzun uzun anlattım. Verdiğim her sözün Rusya devlet başkanlığı adına olduğunu izah ettim. Savaşın yaratacağı sorunları, Rusya'nın bunu varlık yokluk savaşına dönüştüreceğini, asla vazgeçmeyeceğini anlattım. Bu kadar yıkım ve insanların ölümüne sebep olmaması gerektiğini, bugünkü koşullarda bağımsız olsa bile dört taraf Rusya ile çevriliyken ayakta kalmanın mümkün olamayacağı gerçekleri ile dile getirdim.
Bazen yalvardım, bazen rica ettim. Açıklamaya çalıştım savaşta yaşanacakları ortaya koydum ama bir adım geri atmadı. Savaşmak için Yeltsin'den daha istekliydi. Beni Ruslardan korkmakla ve Rus taraftarı olmakla suçladı. Benim Rus ordusunun durumunu bilmediğimi, savaşma yetenekleri kalmadığını onları kolayca yenebileceğini, dünyanın kendisini desteklediğini, bağımsızlığı zaten ilan ettiğini, geri dönüşün söz konusu olamayacağını söyleyince toplantıyı bitirerek Moskova'ya döndüm.
Yeltsin'in huzuruna çıkarak Dudayev'i ikna edemediğimi yine de anayasal bir suça ortak olmak istemediğimi ifade ederek bakanlıktan istifa ettim."[1] (Bold işaretlemeler tarafımdan yapılmıştır. NS.)
Kalmuk Yura’nın ağzından aktarılan bu çarpıtılmış satırları derin bir hayal kırıklığı ve üzüntüyle okudum. “Çarpıtılmış” diyorum çünkü bu satırlar ne görüşmenin tarafı Kalmuk Yura’nın beyanlarıyla ne de görüşmenin diğer şahitlerinin ifadeleriyle hiç mi hiç bağdaşmıyor. Bağdaşmadığı gibi tam aksi üstelik!
Başlangıçta anlam veremediğim ama kitabın tamamını okuyunca bu çarpıtmanın kitabın tamamında çok göze batan “İslamofobik” histeriden kaynaklandığı, yazarın efsanevi Çeçen lider Dudayev ve onun şahsında Çeçenya’nın İslami karakterini bu satırlarla çarpıtarak “karalama” yolunu tercih ettiği hissi bende ağır bastı. Başka da bir açıklama getiremedim!
Nitekim bu tarihi görüşme, baş aktörü olan Kalmuk Yura’nın 2003 yılında Rusça, 2009 yılında da Türkçe çevirisi yayınlanan kitabındaki açık beyanları, görüşmenin şahidi olan Valeri Hatajuko’nun konuyla ilgili defaten yaptığı açıklamaları, Türkiye’yi ziyaretlerinde bizzat katıldığım sohbetlerindeki yalın ifadeleri ve yayın organlarına verdiği çeşitli röportajları sayesinde içeriğini çok iyi bildiğim ve çok iyi hatırladığım tarihi bir görüşmeydi.
Sırasıyla değinelim…
* * *
İlk olarak görüşmenin baş aktörü olan Kalmuk Yura’nın “Yoldaki Dönemeçler” isimli kitabında bu görüşmeye dair bizzat aktardıklarıyla başlayalım;
“Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin, 30 Kasım 1994 tarihinde: ‘Çeçenistan Cumhuriyeti topraklarında anayasal düzenin yeniden kurulmasıyla ilgili tedbirler hakkında’ kararını imzalamıştı. Bu karara göre, Çeçenistan Cumhuriyeti’nde, Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılması öngörülüyordu. Rusya Savunma Bakanı P. Graçev’a ise Çeçenistan’da askeri harekatları başlatmak ve sürdürmek için geniş yetkiler veriliyordu. Harcadığım çabaların hiçbir şeyi halledemeyeceğini anladıktan sonra, aynı gün, 30 Kasım’da Başbakan Viktor Çernomırdin’in izniyle Kafkasya’ya uçtum. Mineralniye Vodı şehrinde beni Kabardey Khase Yöneticisi Valeri Hatajukov karşıladı ve akşama doğru Nalçik şehrine götürdü. (...) Sabah erkenden Grozni’ye gittik. Yollarda çok sayıda kontrol noktaları ve görevliler vardı, havada ise çakacak yıldırımların kokusu. Bizi yollardaki kontrol noktalarında bulunan Çeçen görevlileri çok iyi karşıladılar. Valeriy Hatajukov’un görünmesi onlara yetiyordu (onu herkes Kafkas Halkları Konfederasyonu’ndan tanıyordu) veya kısaca bilgi veriyordu. (…)
Sonunda öğlen saatlerinde rahat bir şekilde Çeçenistan Cumhuriyeti’nin başkentine ulaştık. (…) Valeri Hatajukov’un yardımıyla rahatça Saray’a girdik. Orada Çeçenistan Devlet Başkan Yardımcısı Z. Yandarbiyev ile iki saat sohbet ettik. Dudayev yoktu, ancak ilerleyen dakikalar içinde yanımıza gelecekti.
(…) Dudayev beni çok iyi karşıladı ve neredeyse Yandarbiyev’in bize anlattığı şeyleri yineledi. Aslında bir konu ilgimi çekiyordu: Çeçenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cahar Dudayev, Rusya Federasyonu yöneticileriyle görüşmeler yapacak mıydı?
Mesela, Rusya Federasyonu Başbakanı Viktor Çernomırdın ile görüşecek mi, görüşmeyecek miydi? Dudayev, uzun süredir böyle bir isteğinin olduğunu ve Başbakan Çernomırdin’le ön şartsız, istediği yerde ve istediği zaman görüşmeye hazır olduğunu söyledi.
Çeçenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cahar Dudayev, esirler ile ilgili hiçbir problemin olmadığını ve bir müddet sonra onların serbest bırakılacağını taahhüt etti. Bu insanlar (esirler) için, başkent Grozni’ye gelen Rusya Devlet Duması Milletvekillerine tabii ki yaptığım görüşmeler ile ilgili bilgi verdim. Biz daha sonra, Devlet Başkanı Cahar Dudayev ile Çeçenistan’ın problemleri hakkında, Çeçenistan’ın Federal Yönetim ile ilişkileri hakkında uzun uzun konuştuk. Akşama doğru ise yanımdaki yol arkadaşlarımla birlikte, geriye döndük.
Ertesi gün ben Moskova’daydım. Başbakan Viktor Çernomırdin ile görüştüm ve ona Devlet Başkanı Cahar Dudayev ile yaptığım görüşmenin sonuçları hakkında bilgi verdim. Başbakan Viktor Çernomırdin, Çeçenistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cahar Dudayev ile görüşmek için hazır olduğuna beni inandırsa da, ben bu problemin barış yoluyla çözülmesi için ümitlerin tükendiğini hissediyordum. Makine artık çalıştırılmıştı. Graçev (Rusya Savunma Bakanı NS.) zafer kazanacağına inandığı savaşa hazırlanıyordu. Yeni 1995 yılının yılbaşı gecesinde, Graçev’in komutanlık ‘‘yeteneğinin’’ nasıl ortaya çıktığını, şimdi tüm dünya biliyor!”[2]
Yukarıdaki ifadeler bizzat Kalmuk Yura’ya ait. Gördüğünüz gibi yazarımızın aktardıklarıyla da uzaktan yakından alakası yok!
* * *
Görüşmenin bir diğer şahidi ise hepimizin yakından tanıdığı bir isim; Valeri Hatajuko.
Zira, Kalmuk Yura’nın Cahar Dudayev’le görüşmeye birlikte gittiği kişi, yazarın belirttiğinin aksine Şenıbe Yura değil Hatajuko Valeri’ydi! Yazar bu konuda da oldukça özensiz davranmış! Ayrıca yine yazarın belirttiğinin aksine Dudayev’le görüşme 11 saat değil, toplamda 60-70 dakika civarı sürmüştür.
Valeri Hatajuko’nun şahitlik ettiği bu tarihi görüşmeye dair değişik tarihlerdeki beyanları ise Kafkasya ve diaspora yayınlarında fazlasıyla mevcut. Bunlardan biri 2005 yılında “Kafkasya Araştırma & Analiz Dergisi”nde yayınlanan röportajı.
Hatajuko’nun “Rus-Çeçen Savaşı’nın sorumluları hakkında birbiriyle çelişen söylemler mevcut. Bunlardan biri de savaşı Çeçen direnişinin önemli ismi Dudayev'in başlattığı yolunda. Bu farklı iddialardan hangisi doğru?” sorusuna verdiği cevabı okuyalım:
“Çeçenya savaşından 10 gün önce ‘RF Çeçenya'ya müdahale edecek’ diye bir haber almıştık. O zaman RF'nin Adalet Bakanı Çerkes asıllı ünlü hukukçu Kalmuk Yura idi. Bu haberi aldıktan hemen sonra RF Güvenlik Konseyi'ne müracaat eden Kalmuk Yura, Dudayev'le görüşmek üzere Konsey'den yetki aldı. Hemen sonra Moskova'dan Nalçik'i arayarak beni durumdan haberdar etti ve Grozni'ye gitmek üzere hazırlık yapmamı istedi. Dediklerini yaptım. Kalmuk Yura Nalçik'e geldi ve birlikte Grozni'ye hareket ettik. Doğrudan Cahar Dudayev'in makamına çıktık. Önce Kalmuk Yura ve Dudayev yarım saat süre ile baş başa görüştüler. Sonra benim de katılımımla bir yarım saat daha görüştük. Kalmuk Yura savaşın çıkacağına ciddi bir şekilde inanmıştı. Dudayev'e ‘savaşa fırsat verme. Halkının kırılmasına sebep olma’ diyerek kendisini ciddi şekilde uyardı. Bu uyarı üzerine Dudayev'in rengi değişti, heyecanlandı. Kalmuk Yura'ya ‘benim, halkımı savaşa sokmak gibi bir niyetim yok zaten. Hatta halkımı savaşa sokmamak için elimden ne gelirse yapacağım’ diyerek cevap verdi. O görüşmede Kalmuk Yura ile Dudayev, Çeçenya'nın statüsünü tartıştılar. Dudayev kendilerinin Tataristan'ın biraz üstünde bir statüye razı olacaklarını söyledi. Yura da bunun olabileceği belirterek, konuştuklarını aynen Moskova'ya aktaracağını söyledi. Anlaştılar. Görüşme bitince de Dudayev'in yanından ayrıldık.
Grozni'den dönüşte Kalmuk Yura ile arabada sohbet ettik. ‘Valeri, istifam cebimde. Eğer RF Çeçenya'ya saldırırsa, bakanlık görevinde bir dakika bile durmayıp hemen istifa edeceğim’ dedi. Nitekim sekiz gün sonra savaş başladı. Ve Kalmuk Yura dediği gibi yaparak hemen istifasını verdi ve RF Adalet Bakanlığı görevinden ayrıldı.
Aradan iki ay geçti. Kalmuk Yura ile Moskova'da karşılaştık. Kendisine; ‘Dudayev'le yapılan görüşme sonrasında Moskova'da neler oldu?’ diye sordum. Anlattı: ‘Dönüşümde Başbakan Viktor Çernomırdin'le görüştüm. Dudayev'in ne düşündüğünü, ne istediğini kendisine aktardım. Hepsini makul karşıladı ve bu durumu Güvenli Konseyi'ne sunacağını, muhtemelen de olumlu bir sonuç çıkacağını söyledi. Fakat Çernomırdin'le iki gün sonraki görüşmemizde canı çok sıkkındı ve oldukça gergindi. Bana dedi ki: ‘Yura, Güvenlik Konseyi bu savaşın başlatılması yönünde bir karar aldı. Bunun dönüşü yok artık. Konsey üyeleri, iç politikada bir takım dengeleri oturtabilmek için RF'ye kazanabileceği küçük bir savaş lazım olduğu düşüncesinde hemfikirler. Alınan bu karar gereği Rus ordusu Çeçenya'ya girecek.’
Bunları bana Kalmuk Yura bizzat anlattı. Kalmuk Yura bugün hayatta değil. Hakkın rahmetine kavuştu. Ancak, Kafkasya'da Kalmuk Yura için bir belgesel[3] hazırlandı. Bu belgeselde Kalmuk Yura'nın anlattığı bu olayı, şu anda RF'nin Ukrayna Büyükelçisi olan o günün Başbakanı Çernomırdin de aynı şekilde anlatıyor. Bütün bunlar şunu gösteriyor: Savaşı Dudayev'in çıkardığı yönünde yapılan propagandaların tamamı içi boş yalanlardır.”[4]
* * *
Aynı Valeri Hatajuko geçtiğimiz günlerde “Yuri Kalmukov ve Cahar Dudayev Arasındaki Müzakereler” başlıklı yeni bir yazı daha kaleme alarak yayınladı. Bu yazısının ilgili bölümünü de noktasına-virgülüne dokunmadan aşağıya aktarıyor, takdirinize sunuyorum;
“(…) Güvenlik Konseyi toplantısının ertesi günü Kalmukov uçakla Moskova’dan Mineralnye Vodi'ye geldi. Kendisini karşıladık ve Cahar Dudayev ile görüşmesi için Grozni'ye götürdük. Kabardin ulusal hareketinin tanınmış üyeleri İbrahim Yaganov ve Gumar Mirzakanov da benimle birlikte Grozni'ye kadar Kalmukov'a eşlik ettiler.
Yuri Kalmukov ve Cahar Dudayev yaklaşık kırk dakika boyunca baş başa konuştular ve sonra beni de davet ettiler ve konuşma benim yanımda devam etti.
Cahar Dudayev karşımda kelimesi kelimesine şunları söyledi: ‘Bu insanları ve neler yapabileceklerini iyi biliyorum ve tarihte halkını trajediden kurtaramayan bir lider olarak anılmak istemiyorum ve her türlü müzakereyi yürütmeye ve Tataristan’ın imzaladığı gibi veya farklı bir şeklini imzalamaya hazırım.’ Bunun üzerine Kalmıkov da ironik bir şekilde ‘Tataristan'ınki size pek uygun değil, sizin statünüz biraz daha yüksek olmalı, aksi takdirde ne için mücadele ettiğiniz tam olarak anlaşılmayacaktır’ dedi.
Dudayev daha sonra Çernomırdin ile herhangi bir ön koşul olmaksızın görüşmeye hazır olduğunu kesin bir dille ifade etti.
11 Aralık 1994'te Rus birlikleri Çeçenistan'a girdi ve ilk Çeçen savaşı başladı. Yuri Kalmukov, Çeçenistan'a asker gönderilmesini protesto eden bir bildiri yazdı ve Rusya Federasyonu Adalet Bakanlığı görevinden istifa etti.
Ocak 1995 başlarında Kalmıkov ile Moskova'da buluştuk ve bana Viktor Çernomırdin ile görüşmelere başlamak için Dudayev ile yaptığı anlaşmadan dolayı Rus yetkililerin kendisine nasıl muamele ettiklerini ayrıntılı olarak anlattı.
Kalmıkov Moskova'ya varır varmaz Çernomırdin'e giderek görüşmede gündeme gelen tüm konuları ayrıntılarıyla anlattı ve Dudayev'in ön koşulsuz müzakere etme isteğinden söz etti. Çernomırdin, Dudayev’in müzakereye hazır olduğunu başka kanallara da teyit ettirdi.
Kalmıkov'a göre Çernomırdin bu habere çok sevindi ve hemen Kremlin'e giderek ülke yönetimine rapor vereceğini söyledi. Ve Kalmıkov'u ertesi gün Dudayev'le yapılan görüşmeler sonucunda Kremlin'de alınabilecek kararı görüşmeye davet etti.
Yuri Kalmıkov ertesi gün belirlenen saatte Viktor Çernomırdin'in ofisine geldi. Çabalarının boşa gitmeyeceği ve Çeçenistan'da geniş çaplı bir askeri harekatın önlenebileceği konusunda çok umutluydu. Ancak ne yazık ki umutları gerçekleşmedi. Çernomırdin hemen ona şu açıklamayı yaptı: ‘Yuri Hamzatoviç, Kremlin asker gönderme konusunda kesin karar aldı ve artık biz bu duruma hiçbir şekilde etki edemeyiz.’
Çeçen tarafının her zaman müzakerelere ve uzlaşmaya hazır olduğu benim için kesinlikle açıktır.”[5]
* * *
Tarihi görüşmenin şahitlerinin yukarıdaki ifadeleri yeterince açıktır.
Ancak bunlara ek olarak savaştan önce Moskova’da oluşturulan ve Rusya’ya bağlı bir propaganda merkezi olan “Basın Komitesi”nin kıdemli üyelerinden Vladimir Svartsevich adlı bir rus gazetecinin Dudayev’le görüşmesine dair aktardığı notlarda, Dudayev’in “savaştan kaçınmak için şeytanla bile görüşmeye hazırım” ifadesine özellikle dikkat çekmek istiyorum;
“Grozni'ye gittik - ne sebeple? Kasım ayının sonunda, Dudayev rejimine karşı Grozni'ye bir tank saldırısı düzenlendi. Bu saldırı başarısızlıkla sonuçlandı ve sözleşmeli tankçılarımızdan bazıları esir alındı. Cahar Dudayev bir iyi niyet gösterisi yapmaya ve savaş esirlerinden bazılarını Rus komutanlığına teslim etmeye karar verdi. Biz de teslim sırasında hazır bulunduk. Daha sonra bir basın toplantısı düzenledi.
Dudayev tek başına oturuyordu, başında kasketi ve askeri üniforması vardı, bir tür Çeçen maçosu gibiydi. Temiz ve düzenliydi, düzeni severdi, düzene karşı bir ilgisi vardı.
Ona bir soru sordum: ‘Sayın Dudayev, İçkerya Cumhuriyeti'nin şu anda Rusya ile savaşın eşiğinde olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Neden Bay Yeltsin'le buluşup konuşmuyor ve bu meseleyi barışçıl bir şekilde çözmüyorsunuz? Zira savaş korkutucu bir şey. Görüşmeye hazır mısınız?’ Dudayev şu yanıtı verdi: ‘Savaştan kaçınmak için şeytanla bile konuşmaya hazırım. Ama Yeltsin çok kibirli ve görüşmek istemiyor.’ Omuzlarımı silktim: başka sorum yoktu.”[6]
* * *
Bir başka alıntı da yukarıda bahsettiğimiz Basın Komitesi'nin o dönem başkanlığını yapan Sergey Gryzunov'dan verelim. Bu Rus gazeteci de kendisiyle yapılan bir röportajda bakın neler söylemiş;
“Bir gazeteci olarak Çeçenistan'da bazı askeri operasyonlara katıldım ve silahlı kuvvetlerimizin eylemlerini gördüm. Savunma Bakanı Graçev'in komutası altındaki silahlı kuvvetlerimizin ne kadar cahilce hareket ettiğini gördüm. Graçev bu operasyonun başındaydı, ben de liderliğin bir parçasıydım - o sırada enformasyon politikasından sorumluydum. Grozni'ye gittiğimde oradan serbestçe yazan Rus gazetecilerle görüştüm ve Graçev'in Yeltsin'e bildirdiklerinin tamamen yalan olduğunu gördüm. Moskova'ya döndüğümde Boris Nikolayeviç'e neler olup bittiğini, taktiklerimizi değiştirmemiz gerektiğini anlattım.
- Aradan çok zaman geçti. Ama genel olarak Kuzey Kafkasya'daki politikamız, sadece Çeçenistan'da değil, Dağıstan ve İnguşetya'da da en hafif tabirle istilacıydı. Bunun sonuçlarını bugün hala hissediyoruz.”[7]
* * *
Bunun gibi daha pek çok örneği bulunan birebir şahit ifadeleri, konunun tüm detaylarını iyi incelememiz gerektiğini açıkça ortaya koyması bakımından önemli.
Ancak Kalmuk Yura ve Hatajuko Valeri’nin beyanları hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak kadar açıktır. Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere, Kalmuk Yura’nın kitapta kendi ağzından aktarılan o sözleri söylemeyeceği aşikardır.
Tıpkı, görüşmeye Valeri Hatajuko ile birlikte gitmesine rağmen “Şenıbe Yura’yla beraber gittim” demeyeceği, görüşmenin 60-70 dakika sürmesine rağmen “11 saat görüştük” demeyeceği gibi!
Hal böyleyken Rus-Çeçen Savaşının başlaması gibi önemli bir tarihsel olguyu salt mensup olunan ideolojinin koyu gölgesi altında çarpıtarak yorumlamaya kalkmanın insanı nasıl bir gaflete sürüklediğini, kitaptaki bu talihsiz bölüm sayesinde bir kez daha görmüş olduk.
Sadece bizler değil, neredeyse bütün dünyanın bildiği ve dillendirdiği tüm gerçeklere karşın Rus-Çeçen Savaşı’nın sorumluluğunu “işimize öyle geldiği için” gerçekleri çarpıtarak Dudayev’e ve Çeçenlere yıkmaya çalışmak büyük haksızlık!
Haksızlığın ötesinde, “yanlış” ve/veya “kasten çarpıtılmış” bu talihsiz satırların Çerkeslerin değerli thamadesi Kalmuk Yura’ya atfedilmesi, işin asıl vahim boyutu.
Çeçenlerin tabiriyle “Dağlıların şerefli evladı”, yakın arkadaşlarının tanımıyla “Çerkes halkının Promethe’si”, Çerkes toplumunun son dönem tartışmasız en büyük değerlerinden olan Kalmuk Yura’yı böyle bir uydurmaya malzeme etmek!.. Bu durumu izah edecek hiçbir kelime bulamıyorum!
* * *
Çeçenya'nın efsanevi isimleri Cahar Dudayev, Aslan Mashadov ve Zelimhan Yandarbiyev gibi figürleri “Çeçenleri felakete götüren liderler” olarak resmetme çabasını eskiden beri biliyoruz! Kalmuk Yura'nın Moskova’dan Caharkale'ye gidip Dudayev'i tam bağımsızlık yerine Tataristan'a verilen statünün bir benzerine razı ettiği halde Kremlin’i Çeçenya'yı yerle bir etme kararından döndüremediğini ve bu yüzden istifa ettiğini de biliyoruz.
Daha anlaşılır bir ifadeyle söyleyecek olursak; “Kalmuk Yura’yı istifaya götüren sebep Dudayev’i değil, Kremlin’i ikna edememesiydi!” İddia edilenin tam aksine!..
Yine kitapta "Dudayev’in kendisini Rus taraftarı olmakla suçladığı!” iddia edilen Kalmuk Yura’ya ne hikmetse Çeçenler “Dağlıların şerefli evladı” diye sesleniyor, 1996 yılında bir konferans için İstanbul'a geldiğinde mülteci Çeçenler büyük saygı duydukları bu adamı ziyarete koşuyordu! Hatta bu konferansta, Rus gazeteci Sergey Gryzunov’un “istilacı” dediği gibi, o da Rusya’yı “emperyal” hevesle hareket etmekle suçlamıştı.
Ömrünün son demlerini yaşarken hanımına vasiyet olarak “aman beni Moskova’da komünistlerin yaptığı gibi takım elbise ile gömmeyin. Beni vatan topraklarında Müslüman mezarlığında kefenimle gömün” demişti. İstediği gibi de oldu; Çerkesk’te yapılan resmi törenden sonra, doğduğu yer olan Habez’e bağlı Abazakt köyünde defnedildi. Lakin beklendiği gibi cenazesine Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nden hiçbir resmi görevli katılmadı.
Zira o savaşı engellemek için cansiperane uğraş verirken, Kuzey Kafkasya’nın “sözde” cumhuriyet liderleri sıraya dizilmiş, Rus ordusunun Çeçenya’ya müdahale etmesi için efendilerinin önlerine koyduğu davet tezkeresine paşa paşa imza atıyorlardı! Ama Kalmuk o mahallenin çocuğu değildi! O yüzden bugün o “köle ruhluların” adlarını kimse hatırlamazken, vatanın gerçek evladı Kalmuk Yura’nın adı hiç unutulmuyor ve saygıyla anılıyor!..
* * *
Velhasılı bu yazıyı kaleme alarak tarihe bu notları düşmenin, kitapta isimleri zikredilen Kalmuk Yura ve Cahar Dudayev gibi Kafkasya tarihine damga vurmuş iki dev kişiliğin manevi şahsiyetleri adına bir vefa borcu olduğuna inanıyorum.
Son söz olarak; daha önceki bir yazıda da belirttiğim gibi, diasporamızın bugün yayıncılıkta işgal ettiği nokta "yayınların çokluğu ya da azlığından” ziyade “yazılanların doğruluğu ya da yanlışlığı" ile yakından ilgilidir.
Özellikle tarihe meraklı biz amatörlerin unutmaması gereken asıl nokta, bu alanın "oyun oynanacak bir laboratuvar" olmadığı ve yine tarihin "kendimizi haklı çıkarmanın bir silahı" halinde kullanılması durumunda pekâlâ geri tepebileceğidir.
Nail Sönmez
24 Ocak 2024
Dipnotlar:
[1] Hikmet Albayrak, “Uzunyayla’dan Kafkasya’ya”, Kafdav Yayıncılık, Haziran 2022, s: 210-212.
[2] Prof. Dr. Yuri Kalmukov, “Yoldaki Dönemeçler”, Kafkasevi Yayını, Şubat 2009, s.167-170.
[3] https://www.youtube.com/watch? (Erişim: 20.01.2024)
[4] “Kafkasya Araştırma & Analiz Dergisi”, Ajans Kafkas Yayını, Yıl: 1, Sayı: 1, Ekim 2005-Mart 2006, s.31-37
[5] https://www.zapravakbr.ru/index.php/30 (Erişim: 20.01.2024
[6] https://aif.ru/society/people/grachev-dudaev (Erişim: 20.01.2024)
[7] http://www.yeltsinmedia.com/interviews (Erişim: 22.01.2024)